28. Lema'nın giriş kısmını cümle cümle izah eder misiniz?
YİRMİ SEKİZİNCİ LEM‘A (İkinci Kerâmet-i Aleviye)
Risalenin kimliği: Hazret-i Ali Efendimizin büyük bir kerametinden bahseden bu Yirmi Sekizinci Lem’a, 1935 senesinde Eskişehir Hapishanesi’nde[1] telif edilmiştir. Lem’alar eserine ait bir risale olmasına rağmen konusu ve Üstadın gözündeki değeri münasebetiyle Sikke-i Tasdik-i Gaybî Mecmuası’na dahil edilmiştir.
Bu risale, Hazret-i Ali Efendimizin Celcelûtiye kasidesinde Risale-i Nur davasından, Bediüzzaman Hazretlerinden ve Nur Talebelerinden haber verdiği ikinci büyük kerametidir. (18. Lem’a birinci kerameti, 8. Şuâ ise üçüncü kerametidir).
Eskişehir Hapishânesinde ihtilâttan ve konuşmaktan memnû‘ olduğum zamanda karşımdaki kardeşlerime teselli için yazdığım kısacık fıkraların bir kısmıdır.
Bediüzzaman Hazretleri ve Nur Talebeleri hapse girdikten kısa bir süre sonra Hazret-i Üstad’ı ayrı bir koğuşa alarak talebeleriyle birlikte kalması engellenmiştir. Ta ki talebeler Hz. Üstad’la görüşemesin ve birlikte müdafaa hazırlayamasınlar. Fakat Üstad, küçük kâğıtlara yazdığı kısa notları değişik yollarla talebelerin koğuşuna ulaştırıp onlarla irtibatı hiç kesmemiştir. 28. Lem’a’ya dahil ederek Risale-i Nur’a mâl ettiği bu notlarda bir yandan içine düştükleri hapis musibeti hakkında tesellilerde bulunuyor, bir yandan da kısa ilmî meseleler yazarak onların sıkıntılı hapis havasını nurlandıran bahisler açıyordu. 28. Lema’nın bu kısmı, Lemalar Mecmuası’ndadır.
Özetle; Yirmi Sekizinci Lem’a iki kısım olup Lem’alar mecmuasına alınan kısmı diğer koğuşta bulunan talebelerini teselli için yazdığı yirmi sekiz ilmî ve ikaz edici nükteden ibarettir. İkinci kısım ise Hazret-i Ali Efendimizin Risale-i Nur ve Bediüzzaman Hazretleri hakkındaki haberlerini gösteren ikinci kerameti olup Sikke-i Tasdik Mecmuası’ndadır.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Hapsin bir latîf hatırasıdır ki, Risâle-i Nûr gizlenir, fakat sönmez ve söndürülmez.
“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.”[2]
Eskişehir hapsinin güzel ve hoş bir hatırası şudur ki, Risale-i Nur gizlenir fakat sönmez ve söndürülemez. Evet, zaman zaman Hazret-i Üstad ve Nur Talebeleri gerek hapislere atılarak gerek farklı engellemelerle Risale-i Nur davası tamamen bitirilmek istenmiştir. Ancak bu nurlu ve kutlu davanın ilerlemesine engel olamamışlardır. Eskişehir Hapishanesi’ne girilince de Üstad’a ve talebelerine, Hz. Ali Efendimiz tarafından bir teselli ve müjde verilmiştir. Evet belki hapse girmek suretiyle Risale-i Nur davası gizlenmiş olabilir. Lâkin bilin ki bu dava bitmeyecek ve bitirilemeyecek, sönmeyecek ve söndürülemeyecek, gün gelip bu hapisten çıkılacak ve iman-Kur’an hizmeti kesintiye uğramadan devam edecektir. Nitekim aynen öyle olmuştur.
Bir âlem-i ma‘nâda Hazret-i İmâm-ı Alî radıyallâhü anhın ilminden sordum: اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْط۪يرًا demişsin. Muradın nedir?”
Hz. Üstad mana âleminde[3] Hazret-i Ali Efendimizin ilminden şöyle bir soru sormuştur: Ercûze’nde; “Arapça olmayan, yabancı, şekilsiz birtakım harflerdir ki, satır satır yazdırıldı.”[4] Demişsin. Bu harflerden kastın nedir?
Dedi: عُجْمٍ yani hecevârî, terkîbsiz ve vakıflarda olduğu gibi, rakamvârî şekilsiz harflerdir ki, ‘Latinî hurûfu’dur, lâdînî zamanında taammüm eder.” [5]
Hazret-i Ali Efendimiz şöyle cevap verir: عُجْمٍ “Ucmin” yani hece gibi olup Arapça’daki tamlamaları içinde barındırmayan ve duraklarda olduğu gibi rakama benzeyen yabancı ve şekilsiz birtakım harflerdir ki, Latin harfleridir. Dinsizliğin yaygın hale geldiği bir zamanda umumileşip yaygınlaşır.
18. Lem’a’da detaylı izah edildiği üzere;[6] Hazret-i Ali Efendimiz on dört asırlık bir mesafeden Allah’ın bildirmesi ve göstermesi ile, İslâm memleketinde Kur’ân harflerinin terk edilip yerine yabancı milletlere ait olan Latin alfabesinin kullanılmaya başlanacağını tarihiyle ve uygulama tarzıyla birlikte Ercûze Kasidesi’nde haber vermektedir. Zengin-fakir, idareci-işçi ve çoluk-çocuk ayrımı yapılmaksızın gece dersleriyle o harflerin zorla öğretileceğini söyleyerek harika bir keramet göstermektedir.
Gerçekten de yapılan harf inkilâbı ile Kur’ân’ın harfleri ve Kur’ân harfleriyle yazılan milyonlar dinî eserler yasaklanmış, bu aziz milletin Kur’ân’la olan bağı koparılmaya çalışılmıştır. Latin harflerinin zorla öğretilmesi adına her türlü baskılar yapılmış, 70-80 yaşındaki yaşlı insanlar bile gece dersleriyle zorla yeni harfleri öğrenmeye zorlanmışlardır.
[1] Eskişehir Hapsi Devri (27 Nisan 1935-11 Mayıs 1936): Bediüzzaman Hazretleri’nin ve Nur Talebelerinin ilk hapsidir. Tutuklamaların başladığı 25 Nisan günü, ilk önce Hüsrev Efendi, Re’fet Bey, Rüştü Bey, Üstadın kaldığı köşkün sahibi Şükrü Efendi, Saatçi Lütfî Efendi gibi Isparta merkezindeki Nur Talebelerinin tutuklayarak Isparta Hapishanesi’ne yerleştirdiler. Bediüzzaman Hazretleri ve Nur Talebeleri Isparta’da tutuklu olarak on gün sorgulandıktan sonra elleri bağlı vaziyette kamyonlara bindirilerek Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmak üzere 7 Mayıs 1935’te Eskişehir’e doğru yola çıkarıldılar ve bir gün sonra Eskişehir’e ulaştılar. Isparta’da sorguya çekilen yüz on beş talebeden otuz ikisi tutuklanarak Üstadlarıyla birlikte Eskişehir hapsine sevk edilmiş, diğerleri salıverilmiştir. Kısa bir süre sonra on kişi daha tutuklanıp arkalarından getirilmiş ve hapse girenlerin sayısı kırk ikiye ulaşmıştır. Üç aydan fazla süren mahkemenin ardından, idam talebiyle hapse alınan Üstad ve talebeleri hakkında 19 Ağustos 1935 tarihinde karar çıkmıştır. Bu karara göre Bediüzzaman Hazretlerine bir sene on beş gün hapis cezası, talebelerinden ise on beşine altı ay ceza verilmiş, geri kalanı tahliye edilmişlerdir. Hapis müddetince üç yüz sayfayı bulan altı yeni risale te’lif edilmiştir. Bu risaleler; 27. Lem’a, 28. Lem’a, 29. Lem’a, 30. Lem’a, 1. Şuâ ve 2. Şuâ risaleleridir.
[2] Fatiha, 1/1
[3] Âlem-i mana: Sözlük anlamı olarak mana âlemi, manevi âlem demektir. Müekkel meleklerin varlıkların zikir, tesbih ve ibadetlerini temsil ettikleri âleme de denir. Bu terim ruhların bulunduğu âlem içinde kullanılır. Meydana gelmeyen varlıkların mahiyetlerinin bulunduğu âleme de denir. Rüya âlemi manasına da gelir. Gayb âlemi demektir.
[4] Ercûze Kasîdesi, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî, Mecmuatu’l-Ahzab, (Şazeli cildi),s. 595.
[5] Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.119
[6] 18. Lema’nın tamamının şerh ve izahı için bkz: https://risale.online/soru-cevap/18-lema-13