Soru

19. Mektub (Mucizat-ı Ahmediye Risalesi) Şerh ve İzahı-3

19. Mektub’un "İkinci Nükteli İşareti’ni" cümle cümle izah eder misiniz?

Tarih: 18.06.2025 23:29:42

Cevap

İkinci Nükteli İşaret:

On Dokuzuncu Mektubun İkinci Nükteli İşareti

Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddiâ-yı nübüvvet etmiş,

Resûl-i Ekrem[1] (asm), peygamberlik davasıyla ortaya çıkmış.

Kur’ân-ı Azîmüşşân gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkîkin yanında bine kadar mu‘cizât-ı bâhireyi göstermiştir.

(Bu davasını ispat için başta) şanı pek yüce olan Kur’ân gibi ilahî bir ferman[2] başta olmak üzere bin civarında apaçık mucizeler göstermiş. Kuvvetli ve hakkaniyet sahibi araştırmacılar bu mucizeleri titizlikle kaydetmişler.

O mu‘cizât, hey’et-i mecmûasıyla da‘vâ-yı nübüvvetin vukūu kadar vücûdları kat‘îdir.

Bütün olarak bakıldığında bu mucizelerin gerçekleşmiş olması, peygamberlik davasının gerçekleşmesi kadar kesinlik taşır.

Kur’ân-ı Hakîm’in çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnâd etmeleri gösteriyor ki, o muannid kâfirler dahi mu‘cizâtın vücûdlarını ve vukū‘larını inkâr edemiyorlar.

Dili bütünüyle hikmetli olan Kur’ân’ın çok yerlerinde en inatçı kafirlerin sözlerinden alıntı yapılıyor. Bu alıntılardan da anlaşılacağı üzere inkâr edenler mucizelere sihir diyorlar. Sihir demeleri bile Peygamberimizin elinden/dilinden olağanüstü durumların gerçekleştiğini ispat eder. Çünkü ortada olağanüstü olaylar olmasa durduk yere onun yaptıkları sihir diye karalamaya çalışılmazlardı. Demek ki en inatçı inkârcılar bile mucizelerin gerçekleştiğini inkâr edemiyorlar.

Yalnız kendilerini aldatmak veya etbâ’larını kandırmak için, hâşâ, sihir demişler.

Mucizelerin gerçekleştiğini inkâr edemeyen inkarcılar, ya kendilerini kandırmak veya arkalarında onları takip etmekte olan insanları aldatmak için Peygamber Efendimizin (asm) mucizelerine (haşa!) sihir demişler.

Evet, mu‘cizât-ı Ahmediyenin (asm) yüz tevâtür kuvvetinde bir kat‘iyeti vardır.

Peygamberimiz (asm)’ın mucizelerinin gerçekliği yüz tevatür[3] kadar kesindir.

Mu‘cize ise, Hâlik-ı Kâinât tarafından onun da‘vâsına bir tasdîktir. “Sadakte” hükmüne geçer.

Mucize[4], kâinatın yaratıcısı tarafından peygamberinin davasına dair bir tasdik, bir doğrulamadır. “Doğru söyledin” anlamına gelir.

Nasıl ki, sen bir padişahın meclisinde ve dâire-i nazarında desen ki: “Padişah beni filan işe me’mur etmiş.” Senden o da‘vâya bir delil istenilse, padişah “Evet” dese, nasıl seni tasdîk eder.

Nasıl ki, sen padişahın hususi meclisinde ve seni görebildiği bir alanda bulunurken, “padişah beni şu göreve atadı” desen. Senden o iddiana bir delil istenilse. O sırada bu konuşmayı işiten padişah konuşmaya müdahil olup; “evet, atadım!” dese, seni sözünde doğru çıkarır.

Öyle de, âdetini ve vaz‘iyetini senin iltimâsınla değiştirirse, “Evet” sözünden daha kat‘î, daha sağlam senin da‘vânı tasdîk eder.

Öyle de padişah düzenli olarak yaptığı ve değiştirmediği âdetlerini, kanunlarını senin aracılığınla değiştirse; padişahın senin hakkında “evet, seni bu göreve atadım” demesinden daha kesin, daha sağlam bir şekilde iddia ettiğin davada seni doğrulamış olur.

Öyle de, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm da‘vâ etmiş ki: “Ben şu kâinât Hâlik’ının meb‘ûsuyum. Delilim de şudur ki, müstemir âdetini benim duâ ve iltimâsımla değiştirecek.

İşte bu anlatılan kaidede olduğu gibi; Resul-i Ekrem (asm) “ben bu kâinatın yaratıcısının gönderdiği elçisiyim. Buna delilim de şudur; yerleşik kanunlarını[5] benim aracılığımla (yani dua ve yakarışımla) değiştirecek.”

İşte parmaklarıma bakınız. Beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor. Kamere bakınız. Bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor. Şu ağaca bakınız. Beni tasdîk için yanıma geliyor, şehâdet ediyor. Şu bir parça taâma bakınız. İki-üç adama kâfî geldiği halde, işte iki yüz-üç yüz adamı tok ediyor.” Ve hâkezâ, yüzer mu‘cizâtı böyle göstermiştir.

İşte Allah, (mucize olarak) parmaklarımın arasından beş musluklu çeşme gibi su akıtıyor. Kamere (Ay’a) bakınız. Parmağımın işaretiyle (Allah) Ay’ı ikiye bölüyor. Şu ağaca bakınız. Benim sözümü doğru çıkarmak için yerinden çıkıp yanıma geliyor. Benim davamın doğruluğuna şahitlik ediyor. Şu bir miktar yemeğe bakınız. (Sadece) İki, üç kişiye yetecek kadar olduğu halde, iki yüz, üç yüz kişiyi doyuruyor. Ve (Peygamber Efendimiz) bunlar gibi yüzlerce mucizeleri göstermiş.

Şimdi şu zâtın delâil-i sıdkı ve berâhîn-i nübüvveti, yalnız mu‘cizâtına münhasır değildir.

Bu mucizeleri gösteren zâtın sözlerinin doğruluğunun delilleri ve peygamberliğinin burhanları (delil) mucizelerinden ibaret değildir.

Belki ehl-i dikkat için hemen umum harekâtı ve ef‘âli, ahvâl ve akvâli, ahlâk ve etvârı, sîret ve sûreti sıdkını ve ciddiyetini isbat eder.

Aslında dikkatini bu konuya verebilenler için Peygamber Efendimiz (asm)’ın bütün hareketleri, fiilleri, halleri, konuşmaları, ahlakı, tavırları, sîreti (iç güzelliği) ve sureti (dış güzelliği) Onun doğruluğunu ve davasındaki ciddiyetini ispat eder.

Hatta meşhur ulemâ-yı benî-İsrâîliyeden Abdullâh ibn-i Selâm gibi pek çok zâtlar, yalnız o Zât-ı Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sîmâsını görmekle: “Şu sîmâda yalan yok. Şu yüzde hile olamaz!” diyerek îmâna gelmişler.

Öyle ki, (Peygamber Efendimizin zamanında) İsrailoğullarının en meşhur âlimlerinden olan Abdullah İbn-i Selam gibi insanlar; Resul-i Ekrem (asm)’ın simasını gördükleri zaman; “şu simada yalan yok, şu yüz(ün sahibi olan insan)da hile olamaz” diyerek iman etmişler.

Çendân muhakkikîn-i ulemâ, “Delâil-i nübüvveti ve mu‘cizâtı bin kadar” demişler.

Her ne kadar hakikati inceden inceye araştıran âlimler, Hz. Muhammed’in (asm) peygamberlik delillerinin ve mucizelerinin bin kadar olduğunu tespit etmişler.

Fakat binler, belki yüz binler delâil-i nübüvvet vardır.

Aslında sadece bin değil binlerce hatta yüz binlerce peygamberlik delilleri vardır.

Ve yüz binler yol ile yüz binler muhtelif fikirli adamlar, o zâtın nübüvvetini tasdîk etmişler.

Fikirleri, anlayışları farklı olan yüz binlerce kişi yüz binlerce farklı yol ile Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliğini tasdik etmişler.

Yalnız Kur’ân-ı Hakîm’de kırk vech-i i‘câzdan başka, nübüvvet-i Ahmediyenin (asm) bin burhânını gösteriyor.

Peygamber Efendimizin (asm)’ın mucizelerinin en büyüğü Kur’ân’dır. Her kelimesi, her cümlesi hikmetli olan Kur’ân’ın kendisi 40 ayrı yönden mucizelidir. Aynı zamanda Peygamberimizin binlerce peygamberlik delillerini gösteriyor.

Hem madem nev‘-i beşerde nübüvvet vardır. Ve yüz binler zât, nübüvvet da‘vâ edip mu‘cize gösterenler gelip geçmişler.

Madem insanlık âleminde peygamberlik vardır. Tarih boyunca yüzbinlerce insan peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkıp davasına delil olarak mûcizeler göstermişler.

Elbette umumun fevkınde bir kat‘iyet ile nübüvvet-i Ahmediye (asm) sâbittir.

Elbette onların tamamının daha da üstünde bir kesinlik ile Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliği de sabittir.

Çünkü, Îsâ Aleyhisselâm ve Musa Aleyhisselâm gibi umum resûllere nebî dedirten ve risâletlerine medâr olan delâil ve evsâf ve vaz‘iyetler ve ümmetlerine karşı muâmeleler, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’da daha ekmel, daha câmi‘ bir sûrette mevcûddur.

Çünkü, İsa (as), Musa (as) gibi bütün elçilere peygamber denilmesine ve onların Allah’ın elçisi olmalarına sebep olan deliller, vasıflar ve durumlar, bütün peygamberlerin ümmetlerine karşı yaptıkları muameleler; Resul-i Ekrem (asm)’da daha mükemmel, daha toplayıcı bir şekilde bulunmaktadır.

Madem hükm-ü nübüvvetin illeti ve sebebi, Zât-ı Ahmediye’de (asm) daha mükemmel mevcûddur. Elbette hükm-ü nübüvvet, umum enbiyâdan daha vâzıh bir kat‘iyet ile ona sâbittir.[6]

Madem bir insanın peygamberliğine hükmedilebilmesinin temel dayanakları (diğer peygamberlerden) daha mükemmel bir şekilde Hz. Muhammed (asm)’da bulunmaktadır. Öyle ise peygamber olduğuna hükmetmemiz için gereken temel dayanaklar bütün peygamberlerden daha açık, daha anlaşılır bir kesinlikte Hz. Muhammed’de (asm) sabittir.


[1] Allah’ın gönderdiği elçilerin en şereflisi anlamında bir ibaredir. Sadece bu risalede iki yüzden fazla geçmektedir. Peygamber Efendimize duyulan yüksek saygının bir yansımasıdır.

[2] Ferman, padişahın yazılı buyruğu, emri demektir. Kutsal kitaplar ve suhuflar, Allah’ın yazılı birer buyruğu yani fermanlarıdır. Bu risalede ferman kelimesi Peygamber Efendimize nispetle ve çokça zikredilir. Burada Sevgili Peygamberimiz (asm)’ın manevi bir sultan olduğuna telmih (hatırlatma) yapılır.

[3] Tevatür, Yalan bir haber üzerinde birleşme imkânı olmayan bir topluluğun yine yalan üzerinde birleşme imkânı bulunmayan başka bir topluluğa ulaştırdığı doğru habere denilir.

[4] Mucize, “peygamberlik davasında bulunan bir insanın duasıyla gerçekleşen ve gerçekleştiği zaman muhataplarını âciz bırakan olağanüstü fiil” demektir.

[5]Ve (sen) Allah'ın kanununda aslâ bir değişme bulamazsın!” (El-Fetih 23) ayeti Kur’ân’da tekrarlı ayetlerdendir. Ateş yakar, su, sıfır derecenin altında donar. Yer, her şeyi kendine çeker vb. İşte Peygamber Efendimiz (asm)’ın ve önceki peygamberlerin dua ve niyazıyla Allah’ın binlerce yıldır hiç değişmeyen kanunları onlar için değişmiş, böylece sözlerinin doğruluğu anlaşılmıştır.

[6] Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 227-228


Yorum Yap

Yorumlar