Soru

Tabîiyyûn Ne Demektir?

Tabîiyyûn Ne Demektir?

Tarih: 11.11.2020 01:51:13
Okunma: 2303

Cevap

Tabîiyyûn ya da tabiat felsefesi, natüralizm akımına verilen addır. Bu tabir, Allah’ı inkar edip "Her şeyi tabiat yapıyor" diyerek madenin varlığını ,kökenini, çeşitliliğini onun doğasına veya tabiatına vererek tabiata, icat ve te’sîr veren kimseler için kullanılır. Bunlara, Tabiatçılar ya da Naturalistler de denilir.

Kelâmcılar, maddeciliğin felsefede ortaya çıkan değişik temsilcilerini tabîiyyûn, dehriyye, muattıla gibi adlarla sınıflandırmışlardır. Tabîiyyûn adı genellikle, maddenin görünümlerinde ve duyumlarda ortaya çıkan çeşitliliğin kökenini onun doğasında arayan akımları belirtmek için kullanılır. Buna göre doğal olayların sebebini yalnızca tabiatta ve tabii nesnelerde aramak gerekir. Bütün olaylar (maddî ya da zihinsel süreçler) yeterli açıklamalarını zorunlu tabiat kanunları içinde bulur. Bu eğilim kelâmcılarca şirk sayılmıştır. [1]

Risale-i Nur külliyatında 23. Lem’a adıyla müstakil bir eser olan Tabiat Risalesinde,  tabiatın, son derece sanatlı ve hikmetli olan varlıkları yaratamayacağı  akli delillerle izah edilmiştir. Risâle-i Nurdan izah olarak kısa bölümleri özetle ifade  edelim; Yeryüzüne dikkatle baktığımız zaman gördüğümüz büyük tabiat unsurlarının (Güneş, hava, su, toprak) ve diğer tabiat unsurlarının hepsi şuursuz, aciz, kör ve sağır olduklarını biliyoruz. Bunların bir sineği yapmaktan hatta sinek kanadını bile yapmaktan aciz oldukları aşikardır. Çünkü sineğin yaratılması ve hayatının devamı için bütün kâinatı yaratacak ilim, irade ve kudret gerekmektedir. küçücük sineğin yaratılış amacına yönelik uçma, sindirim, boşaltım, üreme  vs özellikleri hassas bir yazılımla ve amacına yönelik organlar bütününün uyum içinde yaratılması ve dünyada ihtiyaçlarının karşılanarak hayatının devam etmesi sonsuz bir ilim irade ve herşeye etki edebilen bir kudretle olur. Özetle, sineğin yartılışı güneş sisteminin yaratılışındaki sanatlardan farklı değildir. Bu hakikat sineğin yaratıcısının ancak koca kâinatın yaratıcısı olabileceğini göstermektedir.

Tabiatperestlerin bir diğer hatası da varlıkların yaratılışını ve hareketlerini, büyüme gelişme farklılaşma ve ölüm gibi durumlarını maddi vücutları dahi olmayan kanunlara vermeleridir. Rabbimizin kâinattaki varlıkların idaresinde, hareket ve düzeninde hikmetiyle koymuş olduğu (Âdetullah ya da sünnetullah) tabir edilen fıtri kanunları fark ederek‘işte bu kanunlardır varlıkları yaratan’ diyerek hataya düşmüşlerdir.

Mesela, bir binanın mimari çizimleri elbette o bina ile alakalıdır. O plan ve programı yapan bir mimar vardır. Binanın o plana göre yapılabilmesi için ilim, irade ve kudret sahibi ustaya ihtiyaç vardır. Aksi halde kâğıt üzerindeki plan ve kanunlar hiçbir şekilde o binayı meydana getiremezler!

Öylede, her tarafı mükemmel ve sanatlı sayısız varlıklarla dolu şu kâinatta İlahî kaderin adeta yazar bozar levhası hükmünde olan ve Allah’ın sonsuz kudretinin icraat kanunlarında her daim değişen bir defteri olabilen ve Rabbimizin âdetullah kanunlarının bir mecmuası ve Rabbanî sanatlarının bir fihristesi hükmünde olan ancak pek yanlış ve hata olarak tabiat namı verilen bu mükemmel sanatlı defter hakkında Üstad Bediüzzaman şöyle der…

“Tabîiyyûnların, mevhum (asılsız) ve hakîkatsiz olan tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve hakîkat-i hâriciye (mevcut bir hakikat) sâhibi ise; ancak bir san‘at olabilir, sâni‘ (sanatla yaratan, Allah) olamaz. Bir nakıştır, nakkaş (çokça nakşeden) olamaz. Ahkâmdır (hükümler topluluğu), hâkim (hüküm koyucu) olamaz. Bir şerîat-ı fıtriyedir, (yaratılışa ait kânunlardır), şâri‘ (kanun koyan) olamaz. Mahlûk (yaratılmış) bir perde-i izzettir (itibar ve şeref perdesi), hâlık (yaratıcı) olamaz. Münfail (fiilden etkilenen) bir fıtrattır (kişiye has yaratılış), fâtır (her şeyi ilk olarak ona has özellikleriyle yaratan) bir fâil (işi yapan) olamaz. Kanundur, kudret değildir; kadir (sonsuz kudret sahibi) olamaz. Mistardır (cetvel), masdar (kaynak) olamaz.”[2]


[2] Lem’alar, 2015, Hayrât Neşriyat, s. 196


Yorum Yap

Yorumlar