Risale-i Nur'da geçen bu cümleyi izah eder misiniz? Peygamberlikle olan irtibatını açıklar mısınız?
“Anlaşılmaz bir kitap muallimsiz olsa, ma‘nâsız bir kâğıttan ibâret kalır.”[1]
Şu büyük ve muhteşem evrene dikkatli bir şekilde bakarsak, her bir varlığın Allah’ın bir sanat eseri ve O’nun güzel isimlerinin bir aynası olduğunu görürüz. Yeryüzündeki ve gökyüzündeki her şey bize Rabbimizden haber verir. Her bir varlık; kusursuz, harika, sanatlı yaratılışı ve mükemmel işleyişiyle bize Yüce Allah’ı tanıtıp bildirir.
Şu dünyaya gelen her insan Dünyamızın ve evrenin mükemmel bir kitap gibi yaratıldığını fark eder. Bütün fen bilimleri, kâinatın mükemmel bir kitap gibi yazıldığını ortaya koymaktadır. Astronomi bilimi gökyüzünü, coğrafya yerin hareketlerini ve yeryüzü şekillerini, biyoloji canlıları, tıp insan bedenini ve diğer bilim dalları da farklı farklı konuları araştırmıştır. Kâinatı araştıran her bir bilim dalı kendi sahasıyla ilgili yüzlerce belki binlerce kitap yazmıştır. Bütün bu kitaplar Allah'ın kâinat kitabının mükemmelliğinin, güzelliğinin, intizamının izahlarıdır.
Elbette bir şeyi yapan bilir, bilen konuşur. Madem şu evreni sonsuz kudret, ilim, irade sahibi olan Yüce Rabbimiz yaratmıştır. Yarattığına göre, yarattığı şeylerin gayeleri hakkında konuşmak da O’na aittir. Çünkü varlıklar hakkında en doğru hakikatleri, hikmetleri, gayeleri ancak O (c.c.) bilir. Elbette bu gaye ve hikmetleri bildirmek için konuşacaktır. Madem konuşacak, konuşmasını bilen, konuşulanları anlayan akıl ve şuur (anlayış) sahibi olanlarla konuşacaktır. Bunlar için de anlayışı en mükemmel olan, kendilerine bildirilen fermanları ve kitapları anlayıp anlatacak olan ve yaşantısıyla da diğerlerine en güzel şekilde örnek olacak insanlarla konuşacaktır.[2]
İşte Rabbimiz bunun için kendisine elçiler, peygamberler seçmiştir. Şüphesiz bütün varlıklar içinde en üstün akıl ve kabiliyete sahip olanlar insanlardır. Onlar içinde de Allah ile muhatap olmaya en layık kimseler ise en güzel ahlak ve anlayış sahibi olan; üstün kabiliyetlerle donatılmış olan peygamberlerdir. Bu sebeple Rabbimiz, bu seçkin ve mükemmel ahlak sahibi peygamberlerle gönderdiği vahiyler ve kitaplar vesilesiyle konuşmuştur.
Nasıl ki güneş ışık vermeden olmaz, olamaz. Öyle de Rabbimizin ilahlığı da gönderdiği peygamberler ve kitaplar olmaksızın anlaşılmazdı. Peygamberler göndermesi ve onlarla vahiy vasıtasıyla konuşması, Rabbimizin ilahlığının bir gereğidir. Nitekim bütün kâinatı hikmet ve gayelerle yaratan Allah’ın, kâinatı niçin yarattığını peygamberler ve onlara gönderdiği kitaplar vasıtasıyla bildirmemesi O’nun sonsuz hikmetine zıt olurdu.
Bir kitap düşünelim ki müthiş manalarla dolu olsun. Her sayfasında, her satırında, her kelimesinde, her harfinde hatta her noktasında müthiş anlamlar yüklenmiş olsun. Bu kitabı ders verecek bir öğretmen olmadığı takdirde, elbette bu kitap hiçbir kıymet ifade etmez. Manasız sayfalardan ibaret olur. İşte peygamberler de kendilerine Rabbimizden gelen vahiyle şu kâinat kitabının anlamını bize öğretirler, kâinat kitabını anlamsızlıktan kurtarırlar.[3]
Ayrıca Lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/ayetu-l-kubra
[1] Said Nursi,Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 14.
[2] Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 226.
[3] Bu parça Abdulkadir Ertaş’ın Süeda Yayımlarından neşredilen “Peygamberliğin İspatı” kitabından alınmıştır.