19. Mektub’un "Beşinci Nükteli İşareti’nin baş kısmını" cümle cümle izah eder misiniz?
Beşinci Nükteli İşaret:
On Dokuzuncu Mektubun Beşinci Nükteli İşareti
Umûr-u gaybiyeye dâir hadîslerin birkaç misâlini zikrederiz.
Gaybî (normal şartlarda bilinmesinin imkânı olmayan, ancak Allah’ın bildirmesiyle hakkında bilgi sahibi olunabilen) işlerle ilgili hadîslerin birkaç misalini açıklayacağız.
Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nakl-i sahîh ile ve mütevâtir bir derecede bize vâsıl olmuş ki, minber üstünde, cemâat-i Sahâbe içinde ferman etmiş ki: اِبْن۪ي حَسَنٌ هٰذَا سَيِّدٌ سَيُصْلِحُ اللّٰهُ بِه۪ بَيْنَ فِئَتَيْنِ عَظ۪يمَتَيْنِ
Sıhhati[1] tevatür[2] derecesinde olan ve dolayısıyla mütevâtir bir şekilde bize kadar ulaştığına göre Resul-i Ekrem (asm), sahabe cemaatinin içinde ve minber üstünde hutbe verirken buyurmuş ki; “Bu oğlum Hasan öyle bir seyyiddir ki, Allah onun vasıtasıyla iki büyük cemaatin (topluluğun) arasını bulacak”
İşte kırk sene sonra İslâm’ın en büyük iki ordusu karşı karşıya geldiği vakit, Hazret-i Hasan radıyallâhü anh Hazret-i Muâviye (ra) ile musâlaha edip cedd-i emcedinin mu‘cize-i gaybiyesini tasdîk etmiştir.
İşte Peygamber Efendimizin bu sözünden yaklaşık kırk (40) sene sonra İslam’ın en büyük iki ordusu (Sıffin[3] savaşında) karşı karşıya geldikleri vakit, Hz. Hasan[4] (ra) Hz. Muaviye[5] (ra) ile barış antlaşması[6] yapıp en büyük atası olan Hz. Muhammed (asm)’ın bu gaybî (gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ancak Allah’ın bileceği haber ile ortaya çıkan) mucizesini doğrulamıştır.
İkincisi: Nakl-i sahîh ile Hazret-i Alî’ye demiş: سَتُقَاتِلُ النَّاكِث۪ينَ وَالْقَاسِط۪ينَ وَالْمَارِق۪ينَ Hem Vak‘a-i Cemel, hem Vak‘a-i Sıffîn, hem Vak‘a-i Havâric hâdiselerini haber vermiş.
Gaybî haberlerin ikincisi; sıhhatli ve dosdoğru bir şekilde nakledildiğine göre Hz. Ali’ye[7] hitaben: “Sen ahdini bozan, haktan ayrılan ve dinden çıkan kimselerle savaşacaksın” demiş. Verdiği bu haber ile (Hz. Ali’nin, Hz. Aişe[8] ve Hz. Zübeyr[9] ve Hz. Talha[10] ile savaştığı) Cemel olayını, (Hz. Ali’nin Hz. Muaviye ile yaptığı) Sıffîn savaşını ve (Hz. Ali ile) Haricîler arasında yapılacak olan savaşları haber vermiş.
Hem Hazret-i Alî Hazret-i Zübeyr ile seviştiği bir zaman dedi: “Bu sana karşı muhârebe edecek, fakat haksızdır.”
Hz. Ali ile Hz. Zübeyr Bin Avvam (ra) birbirlerini sevdikleri ve aralarında herhangi bir anlaşmazlık bulunmadığı bir zamanda Peygamberimiz (asm) şöyle dedi; “Bu (Zübeyr) sana karşı savaşacak fakat haksız olacak.” (Yani “ey Ali! sen bu olaylarda nefsin için değil hak namına bulunacaksın. Senin içtihadın daha isabetli olacak” demektir.)
Hem Ezvâc-ı Tâhirât’ına demiş: “İçinizde birisi, mühim bir fitnenin başına geçecek. Ve etrafında çoklar katledilecek.” وَتَنْبَحُ عَلَيْهَا كِلَابُ الْحَوْئَبِ
Hem ezvac-ı tahirata[11] (tertemiz hanımlarına hitaben) şöyle demiş: “içinizden birisi önemli bir fitne olayının başına geçecek. Bu olaylarda etrafında bulunan birçok kişi katledilecek. “Onlara Hav’eb köpekleri havlayacak”[12] demiş.
İşte şu sahîh, kat‘î hadîsler, otuz sene sonra Hazret-i Alî’nin Hazret-i Âişe ve Zübeyr ve Talha’ya karşı Vak‘a-i Cemel’de ve Muâviye’ye karşı Sıffîn’de ve Havâric’e karşı Harûrâ’da ve Nehrevân’da muhârebesi, o ihbâr-ı gaybînin bir tasdîk-i fi‘lîsidir.
İşte şu sıhhatli haberler ve gerçekleşerek doğruluğu herkesçe anlaşılan hadîslerde geçen hadiseler; Peygamber Efendimiz (asm)’ın bu sözü söylemesinden 30 yıl sonra Hz. Ali’nin Hz. Ayşe, Zübeyr Bin Avvam ve Talha Bin Ubeydullah’a karşı Cemel[13] hadisesinde, Hz. Muaviye’ye karşı Sıffin savaşında ve Haricilere[14] karşı Harurâ ve Nehrevan’da yapmış olduğu savaşları; Peygamber Efendimizin verdiği gaybî haberlerin fiili bir doğrulamasıdır.
Hem Hazret-i Alî’ye: “Senin sakalını senin başının kanıyla ıslattıracak” diye bir adamı ihbâr etmiş. Hazret-i Alî o adamı tanırmış. O da Abdurrahmân ibn-i Mülcemü’l-Hâricî’dir.
Peygamber Efendimiz (asm), Hz. Ali (ra)’a “Senin sakalını (sana suikast yapıp) senin başının kanıyla ıslattıracak” dediği bir kişiyi haber vermiş. Üstelik Hz. Ali (ra) o kişiyi tanırmış. O adam Abdurrahman İbn-i Mülcemü’l Haricî[15] adındaki kişidir.
Hem Hâricîlerin içinde ‘Zü’s-sedye’ denilen bir adamı, garib bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki, Havâriclerin maktûlleri içinde o adam bulunmuş. Hazret-i Alî onu hakkāniyetine huccet göstermiş, hem mu‘cize-i Nebeviyeyi i‘lân etmiş.
Hem Haricîlerin içinde Zü’ssedye[16] lakaplı bir adamın olacağını, o adamın vücudunun bir yerinde alışılmadık bir alâmet bulunacağını haber vermiş. Hz. Ali, Haricîlerle yaptığı savaştan sonra Peygamberimiz (asm)’ın verdiği habere dayanarak şu şu özelliklerde bir kişi olması gerektiğini ve aranıp bulunmasını emretmiş. O adamın cesedi katledilen Haricîlerin içinde bulunmuş. Bunun üzerine Hz. Ali kendisinin ve taraftarlarının bu savaşta hak üzere olduğuna delil göstermiş. Aynı zamanda Peygamber Efendimizin mucizesini ilan etmiş.
Hem Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ümm-ü Seleme’nin, daha diğerlerin rivâyet-i sahîhi ile haber vermiş ki: “Hazret-i Hüseyin, ‘Taff’ yani Kerbelâ’da katledilecektir.” Elli sene sonra aynı vak‘a-i ciğersûz vukūa gelip, o ihbâr-ı gaybîyi tasdîk etmiş.
Başta Ümmü Seleme’den[17] ve diğer bazı sahâbelerden sıhhatli bir şekilde rivayet edildiğine göre; Resul-i Ekrem (asm): “Hz. Hüseyin’in,[18] Taff yani Kerbela denilen yerde katledileceğini” haber vermiş. Peygamber Efendimizin verdiği haberden yaklaşık 50 yıl sonra ciğerleri dağlayan o uğursuz hadise gerçekleşmiş. Hz. Hüseyin, Peygamber Efendimiz (asm)’ın kendisi hakkında verdiği gaybî haberi şehadetiyle fiilen doğru çıkarmış.
Hem mükerrer ihbâr etmiş ki: “Benim Âl-i Beytim, benden sonra يَلْقَوْنَ قَتْلًا وَتَشْر۪يدًا yani katle ve belâya ve nefye ma‘rûz kalacaklar.” Ve bir derece îzâh etmiş. Aynen öyle çıkmıştır.[19]
Hem Peygamber Efendimiz (asm) tekrarlı olarak haber vermiş ki; “Benim âl-i beytim benden sonra (yani ahirete göçtükten sonra) katledilecekler, çeşitli belalara uğrayacaklar ve sürgünlere maruz kalacaklar” diye buyurmuş. Ve bu haberleri bir derece açıklamış. Ne dediyse aynen çıkmış.
[1] Nakl-i sahîh; bir haberin ağızdan ağıza aktarılırken sıhhat şartlarını kaybetmeden aktarılmasını kasteder.
[2] Mütevâtir; tevatür vasfı üzerinde bulunan habere denilir. Tevatür ise “yalan üzerinde birleşme imkânı olmayan bir topluluğun yine yalan üzerinde bir araya gelme imkânı olmayan diğer bir topluluğa bir haberi dosdoğru bir şekilde ulaştırma haline” denilir.
[3] Sıffîn savaşı; İslam’ın dördüncü halifesi Hz. Ali’yle Ona biat etmek istemeyen dönemin Suriye valisi Hz. Muaviye arasında miladî 657 yılında yaşanan iç savaş.
[4] Hz. Hasan; Hz. Peygamberin hicretin 3. Yılında doğan ilk torunudur. Miladi 661 yılında babası Hz. Ali’nin şehid edilmesi üzerine beşinci halife oldu. Ehl-i sünnete göre raşid halifelerin beşincisidir. Altı ay hilafette kalmış ve kendi rızasıyla halifeliği bırakıp İslam’ın iç savaşına son vermiştir.
[5] Hz. Muaviye: 603 yılında Mekke’de doğdu ve Mekke’nin fethi gününde Müslüman oldu. Vahiy katipliği yaptı. Hicretin 19. Yılında Hz. Ömer tarafından Şam valisi olarak atandı. Hz. Hasan’ın halifeliği bırakması üzerine altıncı halife olarak İslam’ın başına geçti. Halife olduğu yıl aynı zamanda Emevî devletinin kuruluş yılı kabul edilir. Miladi 680 yılında vefat etti.
[6] Hz. Hasan’ın halifeliği bırakması sonucu Sıffîn savaşını bitiren ve İslam’ı iç kargaşadan kurtarıp birliği yeniden sağlayan antlaşmadır.
[7] Ali b. Ebu Talib: İlk çocuk Müslüman. İslam’ın 4. Halifesi. İlim şehrinin kapısı. Sevgili Peygamberimizin terbiyesinde yetişen, damadı ve ehl-i beytin başıdır. Bütün velayetlerin düğüm noktasıdır. Adı, ilim ve şecaatle eşleşen Allah’ın aslanı lakaplı sahabe. 600 yılında Mekke’de doğdu. 61 yaşında iken bir haricinin su-i kasti sonucu şehid oldu. Çok rükû etmesi sebebiyle rükkâd ve çok secde etmesi nedeniyle süccâd namlarıyla anılır.
[8] Hz. Aişe: Hz. Ebu Bekir’in kızı ve Hz. Peygamberin sevgili eşi. Kendisine yapılan iftiradan âyet ile ismi temize çıkarılan seçkin hanımefendi. Hz. Peygamberin çekirdekten yetme yüksek kabiliyetli talebesi. İslam’ın yetiştirdiği en zekâvetli hanım âlime. Hz. Peygambere hanımları arasından sadece Hz. Aişe’nin yanında bulunduğu sırada vahiy gelirdi. Allah’ın sevgilisinin sevgilisi diye anılırdı. Hicretin 58. Yılında vefat etti.
[9] Zübeyr b. Avvam: ilk Müslümanlardan ve daha dünyada iken cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Hz. Peygamber ile bütün savaşlara katıldı. Hz. Aişe’nin ablası Esma ile olan evliliği sebebiyle Hz. Peygamberin bacanağıdır. Hicretin 36. Senesinde Cemel olayına dahil olmaktan vazgeçip ayrıldı. Dönüş yolunda namaz kılarken şehid edildi.
[10] Talha b. Ubeydullah: ilk Müslümanlardan ve daha dünyada iken cennetle müjdelenen on seçkin sahabeden biridir. Vahiy katiplerindendi. Uhud savaşından itibaren bütün savaşlarda yer aldı. Hicretin 36 yılında Cemel vakasında şehid oldu.
[11] Tertemiz hanımlar demektir. İslam ıstılahında bu ibare Sevgili Peygamberimizin muhterem eşlerini kasteder.
[12] Hz. Âişe, etrafında bulunan kuvvetlerle beraber Basra’ya doğru ilerlerken yolda köpek havlamalarını duymuş. Efendimizin eşlerine hitaben, “Acaba hanginize Hav’eb köpekleri havlayacak?” sözünü hatırlayıp, nerede olduklarını sormuş, Hav’eb suyu civarında bulunduklarını öğrenince yola devam etmekten vazgeçmiş. Fakat burasının Hav’eb olmadığına, rehberlerin yanıldığına ikna edilmiş. Bir sonraki aşamada maalesef Cemel hadisesi vuku bulmuş.
[13] Cemel Hadisesi: Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra hadisenin faillerinin cezalandırması noktasında ortaya çıkan ihtilafın ilerleyip iç savaşa dönüşmesidir. Hicri 36. Yılda Halife Hz. Ali ve Hz. Aişe arasında gerçekleşmiştir. Maalesef İslam’ın ilk iç savaşıdır.
[14] Hariciler; itaatten ayılıp isyan etmek, çıkmak anlamındaki huruç kelimesinin çoğul halidir. Sıffîn savaşında yaşanan hakem olayı sebebiyle ortaya çıkmışlardır. Halifenin ordusundan ve itaatinden ayrılmaları sebebiyle haricî olarak anılmışlardır.
[15] İbn-i Mülcem; Mısır’ın fethine katıldı ve oraya yerleşti. Sıffîn savaşında Hz. Ali safında savaştı. Hakem olayı nedeniyle haricilerle beraber Hz. Ali’den ayrıldı. Daha sonra Hz. Ali’yi katletmek için su-i kast yapmaya karar verdi. Sabah namazı için evinden çıkan Hz. Ali’yi başından yaraladı. Bu saldırı sebebiyle kısas ile idam edildi.
[16] Hz. Peygamberin (asm) Haricileri tarif ederken; “Bu kötü kavmin alâmeti şudur: İçlerinde bir adam bulunacak. O adamın pazusu olup kolu bulunmayacak. Pazusunun ucunda meme ucu gibi bir çıkıntı bulunacak. Üzerinde beyaz kıllar bulunacak” diyerek haber verdiği kişidir.
[17] Ümmü Seleme; kocasıyla beraber ilk Müslümanlardandı. Kocası, Uhud savaşında aldığı yaradan şehid olurken “kendisinden daha hayırlı biriyle evlenmesi” için ona dua etti. Bir süre sonra Efendimizden evlilik teklifi aldı ve olumlu cevap verdi. Hz. Peygamber ile Hayber ve Taif seferlerine iştirak etti. İsabetli fikirleri sebebiyle Efendimiz onunla istişare ederdi. Efendimizin hanımlarından en son vefat eden Ümmü Seleme validemizdir.
[18] Hz. Hüseyin; Hz. Peygamberin hicretin 4. Yılında doğan ikinci torunudur. 1. Yezid’in hilafet makamına çıkmasına itiraz etti. Iraklıların daveti üzerine Mekke’den küfeye hareket etti. 680 yılında Kerbela denilen yerde bütün aile efradıyla beraber zalim idareciler tarafından hunharca şehid edildi. Cennetin iki reyhanından biridir. Ahlaken ve suret itibariyle Peygamber Efendimize çok benzerdi.
[19] Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 235