Hutbenin baş kısımda Arapça olarak okunan âyetler ve hadisler ile hutbenin şartı yerine gelmiş olur. Sonraki kısımlarda Türkçe vaaz edilmesi hutbenin sıhhatine zarar vermez. Bu konuda Osmanlı'nın muteber fıkıh kaynaklarından olan Nimet-i İslâm'da şöyle bir fetva vardır:
"Hutbenin rüknü (şartı) Cenâb-ı Hakk’ın zikr-i halisidir. Lügat-ı Arabiyeye (Arapça diline) iktidar ile Arabinin gayri lügat (Arapça dışında bir dil ile misal Türkçe) ile iradı (okunması) dahi caizdir."[1]
Yani hutbenin özü Cenâb-ı Allah'ı samimiyetle anmaktır. Gücü yettiğince Arapça tercih edilir fakat asıl amaç Allah'ın zikri ve ibadet olduğundan bir kısmının kendi dilimizle okunması da caiz olur.
Ayrıca bakınız:
[1] Muhammed Zihni, Nimet-i İslam, Mektebet-ül İslamiye, b.y, 1393, s. 538

