21. Sözün 1. makamının 2. ikazında geçen "zi şuur sırrı insani ve zi nur letaifi Rabbaniye" ifadesi geçiyor. Bu meselede sırrı insani ve letaif-i Rabbaniye den ne anlamamız gerekiyor. Açıklayabilir misiniz?
Sorunuzda farklı iki kavramı ele almak gerekir:
1. Kavram: Sırr-ı insani: Tasavvufta sır kelimesi, ruhun bedende emanet olarak durması gibi kalbe emanet olarak bırakılan Rabbani latifeye[1] denir. Ruh, muhabbetin, kalp marifetin (Allah'ı isim ve sıfatlarıyla bilmenin) yeri olduğu gibi sırda müşahedenin yeridir. Hz. Üstad, insanın birçok latifeye sahip olduğunu fakat on tanesinin öne çıkıp Letaif-i Aşere tabiriyle meşhur olduğunu ifade eder.
Letaif-i Aşere; İmam-ı Rabbanî Hazretleri tarafından kalp, ruh, sır, hafî, ahfâ, insanda anasır-ı erbaanın her bir unsurundan o unsura münasip bir latife-i insaniye olarak tabir edilmiştir. Seyr-ü sülûkta (manevi olarak yükselişte) geçilen her mertebede bir latifenin terakkiyatı ve ahvalinden icmalen bahsetmiştir.[2]
2. Kavram: Latife-i Rabbaniye tabiri daha çok kalp ve ruha işaret etmektedir. Bediüzzaman Hazretleri şu ifadelerinde Latife-i Rabbaniye'nin kalp olduğunu söylüyor: "Kalpten maksad; sanevberî (cam kozalağı gibi) bir et parçası değildir. Ancak bir latife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı (hislerin oluştuğu yer) vicdan; ma'kes-i efkârı (fikirlerin yansıma yeri), dimağdır [3](akıldır)."
"Kezalik hakaik-i mahza ve mücerredat-ı sırfeden (hakikati maddi değerlerle tarif edilemeyen, soyutlanmış) olan maneviyatta, maddiyyunun (maddî âlemin ötesinde herhangi bir varlık alanı tanımayan dünya görüşü) sahip kişilerin hükümlerine müracaat ve fikirleriyle istişare etmek, âdeta latife-i Rabbaniye denilen kalbin sektesini (durmasını) ve cevher-i nuranî olan aklın sekeratını (ölümünü) ilân etmek demektir."[4]
Diğer bir ifadesinde ise ruh için Latife-i Rabbaniye tabirini kullanmaktadır: "Latife-i Rabbaniye olan ruh, onların idaresinde onların manevî seslerini hissetmesinde ve hacetlerini görmesinde birbirine mani olmaz, ruhu şaşırtmaz."[5]
Yukarıdaki paragraflardan anlaşıldığı üzere Latife-i Rabbaniye tabirleri daha çok kalp ve ruh anlamında kullanılmıştır. İlave olarak Hz. Üstad, Latife-i Rabbaniye'nin kalbin içinde olduğunu da beyan etmektedir. Latife-i Rabbaniye'nin ruhun dört özelliğinden biri ve vicdanın dört unsurundan bir unsur olduğunu da şu şekilde izah etmektedir…
“Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, latife-i Rabbaniye, herbirinin bir gayat-ül gayatı var: İradenin ibadetullahtır. Zihnin marifetullahtır. Hissin muhabbetullahtır. Latifenin müşahedetullahtır.”[6]
Yani duyguların ve cihazatın verilmesinin asıl ve hakiki gayesi şunlardır:
İrade, Allah’a ibadet etmek için verilmiştir.
Zihin yani akıl, Allah’ı tanımak için verilmiştir.
His yaani duygular, Allah’ı sevmek için verilmiştir.
Latife, Gördüğü sanatlı eserelerden yola çıkarak tefekkür ile onların yaratıcısı olan Allah’ı görebilmesi için verilmiştir.
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/latife--tasavvuf
[2] Barla Lahikası, Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 354
[3] İşaratul İcaz ,Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 71
[4] Muhakemat , Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 13
[5] Mektubat 2 , Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 378
[6] Mektubat 2 , Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 509