Bedîüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle buyurmuştur:
Evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinâtın ekser anâsır ve esbabıyla alâkadârdır. Belki bir hulâsasıdır.1
Yani; bir sineğin küçücük vücudunun var olabilmesi için; Dünyamızın içerisindeki canlı-cansız tüm varlıklar ve İlahî kanunlar olan tüm fizik yasaları ile beraber makro âlemdeki güneş, ay, yıldızlar vb. gök cisimlerinin varlığı ve mikro âlemde oksijen, hidrojen, karbon, azot vb. gibi 100 küsür elementle beraber, aynı zamanda sineği oluşturan tüm sebeplerin ve malzemelerin de hep beraber uyum ve düzen içinde entegre (ortak) çalışması gerekir. Bundan dolayı sineğin küçücük cismine kâinatın özü hükmünde küçültülmüş, canlı bir maketi denilebilir. Sorunuzun ikinci kısmı ise 26. Lema'a’da şöyle geçiyor:
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ
Şübhesiz ki Allah'dan başka (kendisine) yalvarmakta olduklarınız bir sinek dahi yaratamazlar.2
"Bu âyet-i azîmenin sırrıyla, bütün esbâb-ı maddiyye toplansa, onların ihtiyârları da olsa, bir sineğin vücudunu ve o vücûdun cihâzâtını mîzân-ı mahsus ile toplayamazlar. Toplasalar da, o vücûdu mikdâr-ı muayyenesinde durduramazlar. Durdursalar da, dâimâ tazelenmekte olan ve o vücûda gelip çalışan zerrâtı muntazaman çalıştıramazlar. Öyle ise, bilbedâhe esbâb, bu eşyâya sâhib çıkamazlar. Demek sâhib-i hakîkîleri başkadır."3
Yani, kâinattaki bütün sebepler ve kanunlar toplansa ve onların tercih hakları da olsa bir sineğin vücudunu meydana getiren organlarını, duygularını ve sineğin organlarına ait hususi ölçülerini bir araya getiremezler. Çünkü bunun için sineğin vücuduna ait sonsuz sayıda malzeme ve yine aynı şekilde manevi kalıplar ve bir cm uzunluğundaki küçücük cismini oluşturabilmek için alanında uzman binlerce mühendis, mimar ve doktorların binlerce ameliyat malzemeleriyle çalışıp birleştirmesi lazım ki bir sineğin vücudu meydana gelebilsin.
Diyelim ki bu yapılabildi; fakat sineğin vücudundaki atomların ve hücrelerin bir sabitliği yok. Atomlar ve hücreler daima yenilenmekte olup eskileri ölüp yerlerine yenileri gelerek sürekli bir değişim ve tazelenme içindeler. O zaman yedi gün 24 saat her saniye hatta her salise alanında uzman mühendis, doktor ve mimarların orada çalışmaları lazım. Üstelik saydığımız bütün şartlar 1 cm’lik tek bir sineğin vücudu için olması gereken şartlardan bazıları, peki trilyonlarca sineği düşünelim o zaman nihayetsiz sayıda mühendis, doktor, mimar, ekipman, malzeme, alet-edevat… Sadece bu iş için olması gerekmez mi?
Buradan apaçık anlaşılıyor ki sebepler, kanunlar hatta kâinattaki tüm varlıklar toplansalar Kur’ân’ı Kerim’in ifadesiyle bir sinek dahi yaratamazlar! Bediüzzaman Hazretleri başka bir yerde ise şöyle demektedir:
Evet, Kur’ân-ı Hakîm’in یَٓا اَیُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُ اِنَّ الَّذٖینَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ یَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِاجْتَمَعُوا لَهُ وَاِنْ یَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَیْئًا لَا یَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ yani Cenâb-ı Hak’tan başka bütün esbâb ve ulûhiyetler ve ehl-i dalâlet tarafından da‘vâ edilen âliheler ictimâ‘ etseler, bir sineği halk edemezler. Yani, sineğin hilkati öyle bir mu‘cize-i Rabbâniyedir ve öyle bir âyet-i tekvîniyedir ki , bütün esbâb toplansalar, onun bir mislini yapamazlar. ve o âyet-i Rabbâniyeye muâraza edemezler.
Yani "Ey insanlar! (Size) bir misal getirildi; şimdi onu dinleyin! Şübhesiz ki Allah’dan başka (kendisine) yalvarmakta olduklarınız, bir sinek dahi yaratamazlar; isterse bunun için hepsi toplansınlar! Sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu ondan geri alamazlar. (Yardım) isteyen de âciz kaldı, kendinden istenen de!"4 Bu âyetten yola çıkarak Allah’tan başka bütün sebepler, ilahlar ve sapıkların taptığı putlar bir araya gelseler bile bir sineği yaratamazlar. Çünkü sineğin yaratılışı öyle bir Allah mucizesi ve öyle bir yaratılış ayetidir ki, bütün sebepler toplansa bile onun benzerini yapamaz ve o ilahî esere karşı koyamazlar.
Taklîdini de yapamazlar meâlindeki âyete ehemmiyetli bir mevzû‘ teşkîl eden ve Nemrûd’u mağlûb eden ve Hazret-i Mûsâ onların ta‘cîzlerine karşı müştekiyâne, Yâ Rab Bu muacciz mahlûkları ne için bu kadar çoğaltmışsın? deyince, ilhâmen cevâb gelmiş ki: Yâ Mûsâ Sen bir def‘a sineklere i‘tirâz ettin. Bu sinekler de çok def‘a suâl ediyorlar ki Yâ Rab Bu koca kafalı beşer seni yalnız bir lisân ile zikrediyor . Bazen de gaflet ediyor. Eğer yalnız kafası kadar kısmından bizleri halk etse idin, binler lisân ile seni zikredecek , bizim gibi mahlûklar olurlardı diye, Hazret-i Mûsâ’nın şekvâsına bin i‘tirâz kuvvetinde hikmet-i hilkatini müdâfaa eden sineğin, hem gāyet nezâfetperver ve her vakit abdest alır gibi yüzünü, gözünü, kanatlarını temizleyen bu tâifenin, elbette mühim bir vazîfesi vardır. Hikmet-i beşeriyenin nazarı kāsırdır. Daha o vazîfeyi ihâta edememiştir.
Hz. Musa, onların insanı aciz bırakan çokluğuna bakıp şöyle demişti: “Yâ Rabbi! Bu kadar çok sineği neden yarattın?” Bunun üzerine Allah’tan ilham yoluyla şu cevap gelmiş:
“Ey Musa! Sen bir defa sineklerden şikâyet ettin; ama sinekler defalarca şöyle diyorlar:
‘Yâ Rabbi! Bu koca kafalı insan seni yalnız bir dille zikrediyor, bazen de gaflete düşüyor. Eğer biz, onun kafası kadar büyük olsaydık, binlerce dille seni zikrederdik.’”
İşte böylece, Hz. Musa’nın şikâyetine karşı sinekler âdeta bin delil gücünde bir cevap vermiş oldular. Yüzünü, gözünü ve kanatlarını sürekli temizleyen, âdeta abdest alır gibi davranan bu sineklerin elbette önemli bir görevi vardır. Ancak insan aklı henüz o görevi tam olarak kavrayamamıştır.
insanın gözüne görünmeyen hastalıkların mikroplarını ve madde-i semmiyeyi temizlemekle, sinekler muvazzaftırlar. Sinekler, değil mikropların nâkileleri olmak, bilakis, muzır mikropları massetmekle , yani emmek ve yemek ile o mikropları imhâ ederler. Ve o madde-i semmiyeyi istihâleye uğratırlar. ve çok sârî hastalıkların önünü alırlar. Hem bu sineklerin, hem sıhhiye neferleri, hem tanzîfât me’mûrları, hem kimyâger olduklarına ve geniş bir hikmete mazhar bulunduklarına delîl ise, onların gāyet kesretidir. Çünkü kıymetdâr ve menfaatdâr şeyler teksîr edilir.
Sinekler, insanların göremediği mikropları ve zehirli maddeleri temizlemekle görevlidir. Onlar, mikropları taşımak bir yana, zararlı mikropları emip yiyerek yok ederler; bu zararlı maddeleri de dönüştürüp etkisiz hale getirirler. Böylece birçok bulaşıcı hastalığın yayılmasını engellerler. Bu yönleriyle sinekler âdeta sağlık görevlileri, temizlik memurları ve tabiatın küçük kimyagerleridir. Onların bu kadar çok yaratılmış olması da bu görevin önemini gösterir. Çünkü değerli ve faydalı şeyler genellikle çokça yaratılır.
Acaba harâret zamanında vücûdun idaresinden fazla olan kanın çoğalması zarar değil midir? Hem bulaşık bazı mevâdd-ı muzırrayı hâmil evridede cereyân eden mülevves kana musallat olan ve belki me’mûr olan sivrisinekler ve pireler, fıtrî haccâmlar olması muhtemel değil midir?5
Ateşli (hararetli) hastalık dönemlerinde vücuttaki kan miktarının artması zararlı değil midir?
Ayrıca, bazen kirli ve zararlı maddeleri taşıyan kirlenmiş kanın dolaştığı damarlara musallat olan —belki de bu işe görevli kılınmış— sivrisinekler ve pireler, yaratılış gereği tabii birer hacamatçı (kan emici temizlikçi) sayılmazlar mı?
Ayrıca bakınız;
Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 188
Hac 22/73
Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 252-253
Hac, 22/73
Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s. 285-288

