Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle demektedir:
Küfür devam ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar. Nasıl ki küçük kabahatleri işleyenlerin, nâhiyelerde cezâları verilir. Büyük kabahatliler de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de ehl-i îmânın ve hâs dostların hükmen küçük hatâları, onları çabuk temizlemek için cezâları kısmen dünyada ve hem sür‘atle verilir. Ehl-i dalâletin cinâyetleri, o kadar büyüktür ki; cezâları kısacık hayat-ı dünyeviyeye sığışmadığından, muktezâ-yı adâlet olarak âlem-i bekādaki mahkeme-i kübrâya havâle edildiği için, ekseriyetle burada cezâya çarpılmıyorlar. İşte hadîs-i şerîfte اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَجَنَّةُ الْكَافِرِ buyurulması, mezkûrhakîkate dahi işaret ediyor.1
Mesela, sokakta yaşanan küçük bir kavga neticesinde kişi karakola götürülüp orada hüküm verilirken, bir cinayet gibi büyük bir suça karışılması hâlinde ise daha yüksek bir mahkemeye sevk edilir; yani olayın büyüklüğü nispetinde mahkemenin derecesi de büyür.
Aynen öyle de; Müslümanlar hükmen küçük sayılan hataları, ahiretteki büyük cezadan kurtulmaları ve çabuk temizlenmeleri için, küçük mahkemeye benzeyen dünyada kısmen ve süratle cezalandırılırlar; buna karşın, küfür ve isyan ehlinin cinayetleri o kadar büyüktür ki, cezaları kısacık dünya hayatına sığmaz ve büyük mahkemeye benzeyen ahirete (mahkeme-i kübrâya) havale edildiği için, ekseriyetle burada cezalandırılmazlar. Bediüzzaman Hazretleri metnin devamında hadis-i şerîfin şerhini şöyle yapmaktadır:
Yani, dünyada mü’min, kısmen kusurlarının cezâsını gördüğü için, dünya onun hakkında bir dâr-ı cezâdır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve bir cehennemdir. Ve kâfirler ise, madem cehennemden çıkmayacaklar; hasenâtlarının mükâfâtlarını kısmen dünyada gördüklerinden ve büyük seyyiâtları da te’hîr edildiği cihetle, onların âhiretlerine nisbeten dünya, cennetleridir. Yoksa mü’min bu dünyada dahi ma‘nen ve hakîkat nokta-i nazarında kâfirden çok ziyâde mes‘uddur. Âdetâ mü’minin îmânı, mü’minin ruhunda bir cennet-i ma‘neviye hükmüne geçiyor; kâfirin küfrü, kâfirin mâhiyetinde ma‘nevî bir cehennemi ateşlendiriyor.2
"Dünya mü'minin zindanı, kâfirin ise cennetidir." Mü’min, dünyada işlediği küçük hataların cezasını kısmen gördüğü için dünya onun için bir "zindan" yani imtihan ve temizlenme yeridir; bu yüzden âhiretteki saadetine göre dünya âdeta bir zindandır. Kâfir ise, âhiretteki ebedî azabına karşılık iyiliklerinin karşılığını dünyada alır; bu yüzden dünya onun için bir "cennet" gibidir.
Ancak hakikat noktasında mü’min, imanının verdiği huzur ve anlamla dünyada da manevî bir cennet yaşar; kâfir ise küfrüyle kendi içinde manevî bir cehennem taşır.
Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 50.
Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 50.

