Bahsettiğiniz kısım Risale-i Nur'da şöyle geçmektedir:
Meselâ, hikmet-i İlâhiyenin tensîbiyle İmâm-ı Şâfiî’ye ittibâ‘ eden, ekseriyet i‘tibâriyle Hanefîlere nisbeten köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup, cemâati bir tek vücûd hükmüne getiren hayat-ı ictimâiye de nâkıs olduğundan, her biri bizzât dergâh-ı Kādıyyü’l-Hâcât’ta kendi derdini söylemek ve hususî matlûbunu istemek için, imam arkasında Fâtiha’yı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmâm-ı A‘zam’a ittibâ‘ edenler, ekseriyet-i mutlaka i‘tibâriyle İslâmî hükûmetlerin ekserîsi o mezhebi iltizâm etmesiyle medeniyete, şehrîliğe daha yakın ve hayat-ı ictimâiyeye müsteid olduğundan, bir cemâat bir şahıs hükmüne girip, bir tek adam umum nâmına söyler. Umum, kalben onu tasdîk ve rabt-ı kalbedip, onun sözü umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî Mezhebi’ne göre imam arkasında Fâtiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir...1
Yani İlâhî hikmet gereği, İmam Şafiî’ye tâbi olanlar genelde köy hayatına yakın ve toplumsal birlik yönü zayıf olduğundan, herkes kendi duasını bizzat arz etmek için imam arkasında Fâtiha’yı okur; bu, hikmete tam uygundur. Buna karşılık, İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’ye uyanlar şehirli, medenî ve cemaat ruhuna yatkın olduklarından, cemaat bir vücut gibi olur; imam onların diliyle konuşur. Bu yüzden Hanefîlerde imam arkasında Fâtiha okunmaz; bu da hem hak hem hikmettir.
Bediüzzaman Hazretlerin anlattığı mesele, “mezheplerin doğuş hikmetine” dairdir; yani Allah’ın hikmetiyle her mezhebin, farklı çevre ve insan karakterlerine uygun hükümlerle teşekkül ettiğini izah eder. Fakat bu, “kim nerede yaşıyorsa o mezhebi seçsin” anlamına gelmez.
Genelde insan ailesinin, çevresinin veya yetiştiği toplumun mezhebine mensup olur. Çünkü o mezhep, hem ilmî olarak hem ibadet şekilleriyle o toplumun dinî pratiğine yerleşmiştir. Köylü veya bedevî hayatına daha uygun bazı hükümler Şafiî mezhebinde daha belirgin, şehirli ve içtimaî hayata uygun hükümler ise Hanefî mezhebinde daha baskındır. Bu, İslâm’ın evrenselliğini ve kolaylaştırıcı rahmetini gösterir.
Dolayısıyla bir köylü, “köyde yaşıyorum, o hâlde Şafiî olmalıyım” demez; hangi mezhebi öğrenmiş, o mezhebin ilmî geleneğiyle yetişmişse, onda devam etmesi uygundur. Çünkü maksat, şekil değil, hikmete uygun kulluktur. Elbette kişi kendine uygun mezhebi seçme konusunda özgürdür.
Bu konuda detaylı izah için lütfen bakınız;
Mezheplerin Ortaya Çıkış Sebepleri
Mezheplerdeki Farklılıkların Sebebi
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 161.

