RİSALE-İ NUR

09.01.2024

1282

Ölümün Mahluk ve Nimet Oluşu

1. Mektub'un ikinci sualini kısaca izah eder misiniz? 

* *

**** ****

10.01.2024 tarihinde sordu.

Cevap

İlgili sual ve cevap şöyledir: 

"İkinci Suâl: Furkān-ı Hakîm’de اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا gibi âyetlerde, “Mevt dahi hayat gibi mahlûktur, hem bir ni‘mettir” diye ifhâm ediliyor. Halbuki, zâhiren mevt inhilâldir, ademdir, tefessühtür. Hayatın sönmesidir. Hâdimü’l-lezzâttır. Nasıl mahlûk ve ni‘met olabilir?

Rabbimiz Kur'ân'ı Kerim'de “O (Allah) ki ölümü ve hayatı yarattı ki hanginizin daha güzel amel edeceğini denesin.”1 âyetinde hayatın da Allah'ın yarattığı nimetlerden birisi olduğuna işaret edilmektedir. Ancak görünüşte ölüm, yok olmak, kokuşmak, parçalanmak, hayatın sönüp gitmesi, lezzetlerin son bulması gibi görünür. Nasıl olur da bu bir mahluk ve nimet olabilir?

Elcevab: Birinci suâlin cevabının âhirinde denildiği gibi; mevt, vazîfe-i hayattan bir terhîstir, bir paydostur. Bir tebdîl-i mekândır. Bir tahvîl-i vücûddur. Hayat-ı bâkiyeye bir da‘vettir. Bir mebde’dir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdîriledir. Öyle de dünyadan gitmesi de bir halk ve takdîrile, bir hikmet ve tedbîriledir.

Elcevab: Ölüm, hayat vazifesinden bir terhis, bir paydos gibidir. Askerin terhis edilmesi gibi, insan da dünyadaki görevini bitirip ahirete gönderilir. Sadece bir mekân değiştirmektir, varlığın bir şekilden başka bir şekle dönüşmesidir. Sonsuz hayata bir davet, o ebedî hayatın başlangıcı ve girişidir. Nasıl ki yaratılış ve dünyaya geliş bir takdir ve ölçü ile oluyorsa, dünyadan ayrılmak (ölüm) da yaratılış ve ölçü ile, hikmet ve düzen içinde gerçekleşir.

Çünkü en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti, hayattan daha muntazam bir eser-i san‘at olduğunu gösteriyor. Zîrâ meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların mevti tefessüh ile, çürümek ve dağılmakla göründüğü halde; gayet muntazam bir muâmele-i kimyeviye ve mîzânlı bir imtizâcât-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibâret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizâmlı ve hikmetli ölümü, sünbülün hayatı ile tezâhür ediyor.

Çünkü en basit bir hayat mertebesinde olan bitkilerin ölümü bile, ölümün hayatlarından daha muntazam bir sanat eseri olduğunu gösteriyor. Çünkü meyvelerin, çekirdeklerin ve tohumların ölümü çürüme ve dağılma gibi görünse de aslında çok düzenli bir kimyevî işlem, dengeli bir karışım ve hikmetli bir zerreler oluşumuna işaret etmektedir. İşte tüm bu sanat bu gizli, düzenli ve hikmetli ölüm; yeni bir sümbülün hayatı ile ortaya çıkar, onların hayatlarına hizmet eder.

Demek çekirdeğin mevti, sümbülün mebde’-i hayatıdır. Belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahlûk ve muntazamdır. Hem zîhayat meyvelerin yahud hayvanların mi‘de-i insaniyede ölümleri, hayat-ı insaniyeye çıkmalarına menşe’ olduğundan, o mevt onların hayatından daha muntazam ve mahlûk denilir.

Demek çekirdeğin ölümü, sümbülün hayatının başlangıcıdır. Hatta bizzat hayat sayılabilir. Bu yüzden ölüm de, hayat kadar yaratılmış ve düzenlidir. Hem canlı meyvelerin veya hayvanların insan midesinde ölümü, insan hayatına dönüşmelerine sebep olduğundan, onların ölümü hayatlarından daha düzenli ve yaratılmış bir şeydir. Zira daha üst bir mertebe olan insan hayatı mertebesine yükselmiş olurlar. Bu yükseliş, ölümle mümkün olabilmektedir.

İşte en ednâ tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti böyle mahlûk, hikmetli ve intizâmlı olsa, tabaka-i hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette yer altına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yer altına giren bir insan da âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bâkiye sünbülü verecektir..."

İşte en aşağı mertebedeki bitki hayatının ölümü bile yaratılmış, hikmetli ve düzenli ise; hayatın en yücesi olan insan hayatının ölümü de elbette ki toprağa giren bir çekirdeğin gökyüzünde bir ağaç olması gibi, mezara giren bir insan da berzah âleminde ebedî bir hayat sümbülü verecektir.

Ama mevt ni‘met olduğunun ciheti ise, çok vücûhundan “dört vechine” işaret ederiz.

Birincisi: Ağırlaşmış olan vazîfe-i hayattan ve tekâlîf-i hayatiyeden âzâd edip, yüzde doksan dokuz ahbâbına kavuşmak için âlem-i berzahta bir visâl kapısı olduğundan, en büyük bir ni‘mettir.

İkincisi: Dar, sıkıntılı, dağdağalı, zelzeleli dünya zindanından çıkarıp; vüs‘atli, sürûrlu, ızdırabsız, bâkî bir hayata mazhariyetle, Mahbûb-u Bâkî’nin dâire-i rahmetine girmektir.

Birincisi: Ölüm, ağırlaşmış hayat görevlerinden ve hayatın yüklerinden insanı kurtarır. Ayrıca dünyadan göçüp gitmiş olan dostlarının yüzde doksan dokuzuna kavuşmak için berzah âlemine açılan bir buluşma kapısıdır. Bu yüzden en büyük bir nimettir.

İkincisi: Ölüm, insanı dar, sıkıntılı, kargaşalı ve sarsıntılarla dolu dünya zindanından çıkarır. Yerine geniş, sevinçli, acısız ve ebedî bir hayata mazhar eder. Böylece insan, sonsuz sevgili olan Allah’ın rahmet dairesine girer.

Üçüncüsü: İhtiyârlık gibi, şerâit-i hayatiyeyi ağırlaştıran birçok esbâb vardır ki, mevti hayatın pek fevkinde ni‘met olarak gösterir. Meselâ, sana ızdırab veren pek ihtiyâr olmuş peder ve vâliden ile beraber, ceddin cedleri sefâlet-i hâlleriyle senin önünde şimdi bulunsa idi, hayat ne kadar nikmet, mevt ne kadar ni‘met olduğunu bilecektin. Hem meselâ, güzel çiçeklerin âşıkları olan güzel sineklerin, kışın şedâidi içinde hayatları ne kadar zahmet ve ölümleri ne kadar rahmet olduğu anlaşılır.

Dördüncüsü: Nevm, nasıl ki bir rahat, bir rahmet, bir istirâhattir. Hususan musibetzedeler, yaralılar, hastalar için. Öyle de, nevmin büyük kardeşi olan mevt dahi, musibetzedelere ve intihâra sevk eden belâlarla mübtelâ olanlar için ayn-ı ni‘met ve rahmettir. Ama ehl-i dalâlet için müteaddid Sözler’de kat‘î isbat edildiği gibi; mevt dahi hayat gibi nikmet içinde nikmet, azab içinde azabdır. O, bahisden hâriçtir.2 

Üçüncüsü: İhtiyarlık gibi hayatı zorlaştıran birçok sebep vardır ki, bu durumlarda ölüm, hayattan çok daha büyük bir nimet olduğunu gösterir. Mesela, çok ihtiyarlamış anne-baban ve onların da anne-babaları sefalet ve sıkıntı içinde karşında bulunsaydı, hayatın ne kadar bela ve zahmet; ölümün ise ne kadar nimet olduğunu çok iyi anlardın. Mesela, güzel çiçekleri seven sevimli sinekler, kışın şiddetli soğuğunda yaşasalardı hayatları zahmet olurdu; ölünce ise rahmete kavuşmuş olurlar.

Dördüncüsü: Uyku nasıl bir rahatlama, bir rahmet ve bir dinlenme ise; özellikle sıkıntı içindeki, yaralı ve hasta olanlar için büyük bir nimetse aynı şekilde, uykunun büyük kardeşi olan ölüm de musibetlere uğramış ve felaketlerle intihara kadar sürüklenmiş olanlar için tam bir nimet ve rahmettir. Fakat bu anlatılanlar ehl-i iman içindir. Ehl-i dalâlet için ise; ölüm de hayat gibi acı içinde acı, azap içinde azaptır. Zira onları pek elemli bir azap beklemektedir. Yukarıdaki âyet ve onun izahları ehl-i iman içindir. Yoksa küfür ve dalalet/sapkınlık ehli olanlar, yukarıdaki bahisten hariçtir.


  1. Mülk, 67/ 2

  2. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.3-4


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız