İşte ey mağrûr nefsim Sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihâyetsizdir. Mâdem öyledir, şu sahrânın Mâlik-i Ebedî’si ve Hâkim-i Ezelî’sinin ismini al.
Bu dünya insan için bir yolculuk yeridir. Dünya ise insanın geçici olarak konakladığı, kalıcı huzurun bulunmadığı, yalnız başına yürümeye kalkarsa helâk olacağı geniş bir çöl gibidir. Buna rağmen insan aciz ve fakirdir. Yani güçsüzdür, elinden hiçbir şey gelmez; ihtiyaçları sonsuz, imkânların sınırlıdır. Buna mukabil insana zarar verebilecek şeyler de, insanın muhtaç olduğun şeyler de sayısızdır. Madem insan aciz ve fakir bir yolcudur, o hâlde bu sonsuz âlemin gerçek Sahibi ve Hâkimi olan Allah’ın ismini yanına almalı, ona güvenmeli, ona dayanmalı, onun için hareket etmelidir.
Tâ bütün kâinâtın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.1
İşte insan ancak bu şekilde, insanlardan ve eşyadan medet umma zilletinden kurtulur, olayların karşısında korkmadan, huzur ve güven içinde yaşar. Dilencilik, ihtiyaçları karşılayamamaktan; titreme, düşmanlara karşı koyamamaktan kaynaklanır.
Besmele ile Cenab-ı Hakk'ın nihâyetsiz kudret ve rahmetine iltica etmek ile bu halden kurtulur. İnsan çok zayıf olduğu halde düşmanları pek fazladır. Hastalık, doğal afetler ve ölüm gibi. Çok fakir olduğu halde ihityaçları pek fazladır ve âdeta istekleri kâinatın her tarafına yayılmıştır. Güzel bir çiçeği sevdiği ve istediği gibi cenneti de ister. Ebede göçmüş sevdikleriyle de görüşmek ve beraber olmak ister.
İnsan bu hal karşısında eğer bir olan Allah'a iman ve intisab etmezse bu düşman ve ihtiyaçlar karşısında âdeta ezilir. Dünyada her şeye dilencilik etmek zorunda kaldığı gibi korktukları düşmanların yüzde birinden dahi kurtulamaz. Perişan olur.
Fakat her şeye gücü yeten ve her şeyin sahibi olan Cenab-ı Hakk'a iman etse, besmele ile ona intisab edip O'nun kudretini arkasına alsa öyle bir güç elde eder ki şu dünyada hiçbir düşman onu korkutmaz. Aynı zamanda Ğaniyy-i Mutlak yani sonsuz zenginlik sahibi olan Rabbine dayansa her şey O'na musahhar olur, büyük bir zenginliği elde eder. Yani bir olandan isterse binlerce olan esbaptan istemek zorunda kalmaz. Çünkü her şeyin dizgini O'nun elinde ve her şeyin anahtarı O'nun yanındadır. Eğer insan O'nu bulsa O'na dayansa O'nun ismi ile hareket etse dünyada ona elem ve keder verecek her şeyden emin ve güven içinde kalır. Başkalarından yardım istemeye gerek duymaz.
Mesela bir şehre yeni gelen aciz ve fakir bir adam o şehrin rahim ve kerim olan sultanına gidip ilticada bulunmazsa onun zenginliğine el açıp yardım dilemezse şehirde dilencilik etmek zorunda kalır herkese el açar ve perişan bir durumda kalır. Halbuki o şefkatli sultanı bulsa ona müracaat etse tüm ihtiyaçları karşılanır ve hiç kimseye de el açmak zorunda kalmaz.
Örneğin; Allah ve ahirete imanla daha önce ona dehşetli gözüken ölüm onun için bu fani dünyadan ebedi bir âleme ve sevdiklerine kavuşma vesilesi olur. Âdeta ölümün sureti değişir. Ona dost olur.
Yine daha önce ebedi yaşamak ihtiyacı ölümü hatırladıkça ona âdeta bir zulüm olurken ebedi hayatın sahibi olan Allah'a iman ve ona intisabla bu isteği ona büyük bir ferah ve kalp huzuru verir.
İşte insan besmele ile tüm bunları yapabilecek kudret ve zenginlik sahibi olan Cenab-ı Hakk'a müracaat ve iltica edince hem titremekten hem de dilencilikten kurtulur.
Ayrıca bakınız:
Acz ve Fakrın Tevhide Delil Olması
Acz-i Mutlak, Fakr-ı Mutlak, Şükr-ü Mutlak, Şevk-i Mutlak
Risale-i Nur'un Takip Ettiği "Acz, Fakr, Şefkat ve Teffekkür" Esasları
Allah Namına Vermeyen Gafil İnsanlardan Almamak
Bediüzzaman, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 2

