Sahabeler

30.05.2010

10772

Hz. Ebû Zer Gıfârî'nin Hz. Osman'ın İzniyle Medine'den Rebeze'ye Yerleşmesi Hadisesi

Sahabelerden takvasıyla bilinen Ebû Zer Gıfârî'nin (ra) Hazret-i Osman (ra) tarafından sürgün edildiği doğru mu? Eğer doğru ise bunun nedeni ne olabilir?

08.06.2010 tarihinde soruldu.

Cevap

Evet bu konu Hz. Osman'ın (ra) eleştirildiği konulardan birisidir. Fakat olayda Hz. Osman'ın (ra) hatalı olduğu bir durum söz konusu değildir. Eleştiriler ise özellikle o dönem için siyasi olarak kullanılmıştır. Olaya ana hatları ile değinecek olursak;

Hz. Ömer (ra) döneminde gerçekleştirilen ve Hz Osman'ın (ra) halifeliğinin başlangıç sürecinde devam eden fetih hareketleri neticesinde Müslümanlar muazzam maddi imkanlar elde etmişlerdi. Sosyal devletler refah toplumuna geçişin bir sonucu olarak toplumda güzel gıdalarla beslenmek, güzel elbiseler giyinmek, pahalı atlara binmek, güvercin uçurmak, bahçelerde gezip eğlenmek gibi dünyevîleşmeyi çağrıştıran yeni âdetler ortaya çıkmıştır.

Toplumda meydana gelen bu kültür değişimine şahit olan Ebû Zer Gıfârî (ra), Hz. Peygamber (sav) dönemindeki sıkıntı ve zorlukları yaşayan birisi olarak, maddi alandaki bu gelişmelerden son derece rahatsızlık duydu. İnsanların maddi refaha meyletmeleri ve savurganlığa yönelmeleri, bunun yanı sıra dini konulardaki kayıtsızlıkları onun tepkisini çekti. Halkın ve özellikle Emevî ailesinin dünyevî davranışlara bu derece kapılması üzerine fetihlerde elde edilen ve Müslümanlara dağıtılan malların çok olduğunu, refahın insanları gösterişli hayata yaşamaya sevk ettiğini söylemeye başladı. Ebû Zer Gıfârî'nin (ra) bu söylemler insanların yaşam standartlarının değişmesine, lüksün yaygınlaşmasına bir tepkiden başka bir şey değildir. Çünkü Hz. Peygamber (sav) döneminde böyle bir olay görmemişti ve istemsizce bu durum onu rahatsız ediyordu. Ayrıca onun görüşlerini paylaşan başka Müslümanlar da vardı.1 

Şahsi hayatında zühd ve takva yolunu benimseyen Ebû Zer Gıfârî (ra) insanların dünyevî istek ve hevesler peşinde koşmaları ve altın, gümüş biriktirmelerinden bir hayli rahatsızlık duyuyordu. "Ve bir günlük nafakadan fazla biriktirmek doğru değildir" diye şu âyeti delil getiriyordu:

Ey îmân edenler! Doğrusu hahamlardan ve râhiblerden bir çoğu insanların mallarını bâtıl (haksız) sebeblerle yerler ve (onları) Allah yolundan men' ederler. Ve o kimseler ki, altın ve gümüşü biriktirirler ve onları Allah yolunda sarf etmezler. İşte onları (pek) elemli bir azâb ile müjdele!2 

Halbuki bu âyette biriktirilmesi yasaklanan mallardan kastedilen, zekatı verilmeyen mal demektir. Ama zekatı verilmiş olan malların toplanması ve saklanması uygun görülmüştür. Ayrıca ashâbın büyüklerinden Talha b. Ubeydullah (ra) ve Abdurrahman b. Avf (ra) gibi pek çok zenginler vardı. Takva ve zühd yolu seçmişlerdi fakat insanları eleştirmezlerdi. Yine bu konuda Abdullah b. Ömer (ra) şöyle demektedir: "Zekatı verilen mal, yer altında gömülü olsa bile saklanmış ve biriktirilmiş sayılmaz. Zekatı verilmeyen mal ise yeryüzünde olsa da gizlenmiş sayılır."

Ebû Zer Gıfârî (ra) ise âyetin görünür manasına göre hareket eder ve bir günlük nafakadan fazla mal biriktirmeyi uygun bulmayıp, fazlasını Allah yolunda harcamayı öğütlerdi.

Ebû Zer Gıfârî (ra), Hz. Peygamber (sav) hayattayken olmayan ve yeni çıkan şeylerden nefret ederek, her zaman "fakirleri gözetiniz" diye zenginlere sürekli öğütler verirdi. Fakirler ise Ebû Zer Gıfârî (ra) sözlerini senet kabul ederek zenginleri zorlar olduklarından, zenginler onların bu zorlamalarından şikayet ederlerdi.3 

Ebû Zer Gıfârî'nin (ra) şiddetli eleştirilerine en fazla Şam'daki iktidara ailesi hedef oldu. Hatta onun Ümeyyyelileri "ateş taşıyan kervan" olarak vasıflandırdığı rivayet edilir. Ebû Zer Gıfârî'nin (ra) tenkitine maruz kalan Ümeyyeoğulları, kendisini Şam valisi Muaviye'ye (ra) şikayet ettiler. Muaviye (ra) ona engel olamayınca Medine'ye gönderdi. Başkente ulaşan Ebû Zer Gıfârî (ra) burada da sert görüşlerini dillendirmeye devam etti.4 

Hz. Osman ona, "Ey Ebû Zer! Şam halkı senden niçin şikayet ediyor?" deyince durumu açıkladı. Bunun üzerine Hz. Osman, "Ey Ebû Zer! Halkı zühd üzerine yöneltmek ve bunun için zorlamak mümkün olmaz. Benim üzerime lazım olan, onların arasında Allah'ın emirleriyle hükmetmek ve onları adalet ve orta yolu tutmalarını sağlamaktır" dedi.

Ebû Zer Gıfârî (ra) ona cevap olarak, "Zenginler, sadakalar vererek komşu ve kardeşlerine ihsan etmedikçe ve akraba gözemedikçe biz, onlardan razı olmayız" dedi. Orada bulunan Ka'bü'l-Ahbâr, "Farzı yerine getiren borcunu ödemiş olur" deyince aralarında tartışma yaşandı.

Ebû Zer Gıfârî (ra), artık Medine'de duramayacağını anladı ve Hz. Osman'a (ra) dönerek, "Resûl-i Ekrem (sav), 'Binalar, Selâ dağına ulaşınca Medine'den çık' diye bana emretmişti, izin verir misin çıkıp gideyim?" dedi. Hz. Osman (ra) izin verdi. Ebû Zer Gıfârî (ra), oturmak üzere Medine yakınında bulunan "Rebeze" denilen köye gitti. Hz. Osman (ra), ona bir sürü deve ve iki köle verdi ve yetecek kadar erzak tayin buyurdu. Muaviye de (ra) onun çoluk çocuğunu Şam'dan Rebeze'ye gönderdi.5 

Devlet başkanı sıfatıyla Hz Osman'ın (ra) Ebû Zer Gıfârî (ra) verdiği cevabın İslâm hukuka açısından son derece yerinde olduğuna işaret etmek gerektir. Çünkü halifenin Müslümanların ellerinde bulunan malları zorla alarak bunları ihtiyaç sahiplerine dağıtmak gibi bir görev ve yetkisi yoktu. Zekatı ödedikten sonra halkın istedikleri kadar dünyalığa sahip olmaları dinen meşruydu. Halifenin bunun aksi istikamette davranarak Ebû Zer Gıfârî'nin (ra) görüşlerini uygulamaya kalkışması hukuksuz ve baskı olurdu.

Tarihçiliği yanında bir hukuk adamı olan Ahmed Cevdet Paşa, sürgün olayında Hz. Osman'ı (ra) eleştirenlere şöyle demektedir:

İnsaf edelim, Hz. Osman'ın (ra) bunda ne suçu var? Ebû Zer, herkesi bir lokma ve bir hırkaya kanaat eyleyip de, Müslümanların fazla mallarını, Allah yolunda sarf olunsun diye ısrar ederdi. Pek güzel bir arzu. Vaizler, böyle fedakarlık yolunda teşvik edebilir. Ama hükümet bu konuda halka zor kullanabilir mi? Malını zekatını veren adama 'malının fazlasını fakirlere dağıt' diye baskı yapabilir mi? Hz. Osman (ra) ne yapsın? Halk, zengin olduğu, refah buldu, medeniyetten lezzet aldı. İnsan olmak dolayısıyla gönüllere gezip tozmak ve eğlenmek hevesi geldi. Hatta Medine halkı, bu sırada güvercin uçurtmak merakına düştü. Bu ise kötü bir âdet olduğundan Hz Osman (ra) onu yasaklamıştır.6 

Ebû Zer Gıfârî (ra), sürgün olayında Hz. Osman'a (ra) karşı bir küskünlük yaşamadığını şu hadisi zikrettikten sonra şöyle anlatır:

Nakl-i sahîh ile Enes ve Ebû Zer’den kütüb-ü sahîha haber veriyorlar ki, Hazret-i Enes hâdim-i Nebevî demiş ki: “Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanında idik. Avucuna küçük taşları aldı. Mübârek elinde tesbîh etmeye başladılar. Sonra Ebû Bekri’s-Sıddîk’ın eline koydu. Yine tesbîh ettiler.” Ebû Zer-i Gıfârî tarîkinde der ki: “Sonra Hazret-i Ömer’in eline koydu. Yine tesbîh ettiler. Sonra aldı yere koydu, sustular. Sonra yine aldı. Hazret-i Osmân’ın eline koydu, yine tesbîhe başladılar.” Sonra Hazret-i Enes ve Ebû Zer diyorlar ki: “Ellerimize koydu, sustular.7 

Ebû Zer (ra) bu rivayetle alakalı olarak, "Ben bu hadiseyi gördükten sonra Osman'ın aleyhinde bulunmam" dediği rivayet edilmiştir. Çünkü Hz. Osman'ın (ra) elinde tesbih eden taşlar kendi elinde tesbih etmemekle Allah'a yakınlıktaki farklarını çok açık bir şekilde göstermiştir.

Hz. Osman'ın (ra) hilâfetindeki icraatleri hakkında çok eleştiriler, hatta iftiralar olmuştur. Tahminimizce bu sû-i zânların önünü evvelden kesmek için Sevgili Peygamberimiz (sav), Tebük Seferi öncesinde, Hz. Osman'ın (ra) ordunun üçte birini tek başına donatmasından duyduğu memnuniyetle. "Bundan sonra Osman'a işledikleri için bir sorumluluk yoktur" buyurmuştur.8 Yani yapacağı hata veya yanlış olursa amel defterine yazılmayacaktır. Onun niyeti hâlistir. Ne yaparsa onun doğru olduğunu düşündüğü için yapar ve aleyhine yazılmaz.

Sonuç Olarak

Hz. Osman (ra) ile Ebû Zer Gıfârî (ra) arasında yaşanan bu hadise, özünde bir iman ve hayat anlayışı farklılığıdır. Ebû Zer (ra) son derece zühd yolunu benimsemiş, toplumdaki hızlı zenginleşme ve dünyevîleşmeye tepkisini dile getirmiştir. Hz. Osman (ra) ise devlet başkanı sıfatıyla, İslâm hukukunun ölçülerini esas alarak, zorlamaya ve baskıya başvurmanın doğru olmayacağını ifade etmiş ve yönetimde adalet ve dengeyi korumuştur. Dolayısıyla bu olay, Hz. Osman’ın (ra) hatası değil, dönemin sosyal şartlarından kaynaklanan bir görüş ayrılığıdır. Her iki sahabe de niyetlerinde samimi, Allah rızası peşinde olan iki büyük şahsiyettir. Mü’minlere düşen, sahabenin izzetini ve hürmetini muhafaza ederek, tarihî meseleleri dedikodu ve zan üzerinden değil, ilim ve adalet ölçüsüyle değerlendirmektir.

  1. Adem Apak, "Ana Hatlarıyla İslam Tarihi (2) Hulefa-i Raşidin Dönemi", Ensar Yayınları, İstanbul, 2016, s. 230-231.

  2. Tevbe, 9 / 34.

  3. Ahmed Cevdet Paşa, "Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa", Çığır Yayınları, İstanbul, 2018, s. 391.

  4. Apak, a.g.e., s. 231-232.

  5. Cevdet, a.g.e., s. 393.

  6. Cevdet, a.g.e., s. 393-394.

  7. Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 141.

  8. Celaleddin Suyûtî, Târihul-Hulefâ, Beyrut, 1986, s. 169.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (1)

Yüce Rabbim ebeden daimen razı olsun. Bu konuda gerçekten çok sıkıntı yaşıyordum. Sorunlar çüzüldü Allah'ın izini ile...

08.06.2010

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız