Helallik alma; herhangi bir hak ihlâlinden sonra hak sahibinin kendisini hakkını helal edip-etmeme konusunda güvende hissettiği bir ortamda ihlâlde bulunan kişinin, ondan özür dilemesi, helallik istemesi ve muhâtabının da gönül hoşluğu ve rızâsı ile helallik vermesi şeklinde bir uygulamadır1
Yukarıdaki tanımda da belirtildiği gibi helallik alma durumu; hak ihlâlinde bulunanın helallik istemesi ve hak sahibinin hakkını belirli bir maddî karşılık alarak veya karşılıksız olarak, gönül rahatlığı ve rızası ile affetmesi şeklinde gerçekleştirilir ve dolayısıyla herhangi bir hakkın ihlâlinden önce helallik verme gibi bir durum geçerli olmaz. Çünkü henüz meydana gelmemiş bir hak, şer’an sabit olmadığından dolayı helal edilemez. Çünkü helallik bir hibedir; olmayan bir şey hibeye konu olamaz.2 Ancak hak ihlalinden sonra hakkı geçen kişiden helallik istemek suretiyle helalleşme gerçekleşir.
Eğer bu hususta hakkına girecek olanlara hakkının helal edilmesi doğrultusunda yemin edilmişse ve hakkını helal etmemişse, yemini için kefaret ödemesi gerekir.3
Abdullah Namlı, Helalleşme kültürü, s. 6
el-Kâsânî, Bedâyi's-Sanayi, Mısır 1327-1328, VI,119 , M. Kadri Paşa, el-Ahkâmü`ş-Şeriyye, mad. 508; Mecelle, mad. 856
Yemîn-i mün’akide; mümkün olan ve geleceğe ait bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yapılan yemindir. Bir kimsenin şu işi yapacağım veya yapmayacağım diye yemin etmesi böyledir. Bu yemin ileride yapılacak bir işe Allâh’ın şahit tutulması olduğundan, yerine getirilmelidir. Yerine getirilmemesi halinde yemin bozulmuş olur; keffâret ödenmesi gerekir.