Risale-i Nur'da 23. Mektup'ta Hz. Yusuf'un en sevinçli zamanında Allah'dan vefatını istediği ve vefat ettiği ifade ediliyor. Kaynaklara baktığımızda farklı ifadeler görüyoruz. Hz. Yusuf Kur'an'da geçen duasını edince hemen vefat etmiş miidr?
Öncelikle bir bütün olarak ilgili bahsi ele alalım.
Ahsenü’l-kasas (hikayelerin en güzeli) olan Kıssa-i Yûsuf Aleyhisselâm hâtimesini (sonunu) haber veren
تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ
“Rabbim! Bana mülkden (bir nasib) verdin ve bana rüyâların ta'bîrinden (bir ilim) öğrettin. Ey gökleri ve yeri hakkıyla yaratan! Sen, dünyada da âhirette de benim velîmsin (gerçek dostumsun). Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlih kimseler arasına kat!”[1] âyetinin ulvî (yüksek) ve latîf (hoş) ve müjdeli ve i‘câzkârâne (mucize olarak) bir nüktesi şudur ki: Sâir ferahlı ve saadetli (mutlu) kıssaların âhirindeki zevâl ve firâk (ayrılık) haberlerinin acıları ve elemi, kıssadan alınan hayâlî lezzeti acılaştırıyor, kırıyor. Bâhusus (özellikle) kemâl-i ferah ve saadet içinde (mutluluğun zirvesinde) bulunduğunu ihbâr ettiği hengâmda (haber verdiği zamanda) mevtini ve firâkını (ölümünü) haber vermek daha elîmdir. (elemlidir.) Dinleyenlere “Eyvâh!” dedirtir.
Halbuki şu âyet, Kıssa-ı Yûsuf’un en parlak kısmı ki, Azîz-i Mısır (Mısır devletinin idarecisi) olması, peder ve vâlidesiyle görüşmesi, kardeşleriyle sevişip tanışması olan dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yûsuf’un (as) mevtini (ölümünü) şöyle bir sûrette haber veriyor ve diyor ki:
“Şu ferahlı ve saadetli vaz‘iyetten daha saadetli, daha parlak bir vaz‘iyete mazhar olmak için, Hazret-i Yûsuf (as) kendisi Cenâb-ı Hakk’dan vefatını istedi ve vefat etti. O saadete mazhar oldu.” Demek o dünyevî lezzetli saadetten daha câzibedâr (çekici) bir saadet ve ferahlı bir vaz‘iyet, kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm gibi hakîkatbîn (hakikati gören) bir zât, o gayet lezzetli dünyevî vaz‘iyet içinde, gayet acı olan mevti istedi. Tâ öteki saadete mazhar olsun.
İşte Kur’ân-ı Hakîm’in şu belâgatine bak ki, Kıssa-ı Yûsuf’un hâtimesini ne sûretle haber verdi. O haberde dinleyenlere elem ve teessüf (üzüntü ve keder) değil, belki bir müjde ve bir sürûr (sevinç) ilâve ediyor. Hem irşâd ediyor ki: “Kabrin arkası için çalışınız!” Hakîkî saadet ve lezzet ondadır. Hem Hazret-i Yûsuf’un (as) âlî sıddîkiyetini (imanındaki yüksekliği) gösteriyor ve diyor: “Dünyanın en parlak ve en sürûrlu hâleti dahi ona gaflet vermiyor. Onu meftun etmiyor. Yine âhireti istiyor.”[2]
Bediüzzaman Hazretleri burada birincil olarak nazara verdiği husus; Yusuf (as)’ın dünyada bir kimsenin ulaşabileceği en mutlu, en rahat ve en sevinçli bir vakitte gaflete düşmeyip Rabbini unutmaması ve ona kavuşmayı arzu etmesi ve dilemesidir.
Bununla beraber Yusuf (as)’ın duasının kabul edilmesi ve vefat etmesi hususu ikincil bir konudur. Yusuf (as) en mutlu olduğu vakitte ölümü istemesi ve bu niyette ve teşebbüste olması konunun esasını teşkil etmektedir.
YUSUF (AS)’IN VEFATI
Bu hususta müfessirler farklı görüşler aktarmıştır. Bu görüşler temelde ikiye ayrılmaktadır.
Bir kısmı uzun bir müddet daha yaşadığını ifade etmişlerdir:
“Rivâyet edilir ki Yakub (as) Yusuf (as)’la birlikte yirmi dört sene yaşadı ve Şam bölgesinde babası İshak’ın yanına gömülmesini vasiyet etti. Yusuf (as) daha sonra Mısır’a döndü. Babasından sonra yirmi üç sene daha yaşadı. Onun da ömrü yüz yirmi senedir. Allah sebepleri halk edip iki yakasını bir araya getirince, işleri tam olarak düzene girince, her şeyin artık kemale erdiğini görünce Yusuf (as) sonunun yaklaştığını, ölmek üzere olduğunu ve dünya nimetlerinin asla sürekli olmadığını anladı. Nitekim şöyle bir söz vardır:
Bir şey tamam olunca yaklaşır sonu,
‘Tamamlandı’ denen şeyin bekle hemen zevalini.
Bu yüzden Yusuf (as) Allah’tan güzel bir âkıbetle ölmeyi istedi. Zira nimet ancak bununla tamam olacaktır.[3]
Hz. Yusuf (as)’ın üzerine nimet ana-babası ve kardeşlerinin onunla bir araya gelip toplanması ile tamamlandığında ve Allah Teala ona peygamberlik ve hükümranlık nimeti bahşettiğinde, Rabbine bu şekilde dua etmiş ve Rabbinden nasıl ki dünyada onun üzerine nimetini tamamlamışsa bunları ahirette de sürdürmesini, öldüğü zaman Müslüman olarak vefat ettirmesini istemiştir. -Bu açıklama Dahhak'ındır.- Hz. Yusuf (as) Rabbinden kendisini peygamber ve resullerden kardeşleri olan salihlere katmasını da istemiştir.
Bu duayı Hz. Yusuf (as)’ın ölüm anında söylemiş olması da mümkündür. Hz. Yusuf (as) bunları, ölümü temenni ederek istemiş olması da mümkündür. Nitekim Katade, “Müslüman olarak canımı al ve beni salihlere kat.” ayeti hakkında şöyle demiştir: Allah-ü Teala, onun işlerini toparlayıp gözünü aydın ettiğinde; o, o gün dünya nimetleri, hükümranlığı, bolluk ve genişliği içindeydi de, kalbi salihlere karşı bir iştiyak duydu.
İbn Abbas şöyle dermiş: Yusuf (as)’tan önce hiçbir peygamber ölümü temenni etmemiştir. İbn Cerir ve Süddi'nin İbn Abbas'tan rivayetle zikrettiklerine göre, bu şekilde dua eden ilk peygamber O'dur. Buna göre İslam üzere ölmeyi ilk kez isteyenin Hz. Yusuf olması muhtemeldir.[4]
Anlatıldığına göre Meymun b. Mihran [v. 117/735] bir keresinde Ömer b. Abdulaziz’in yanında geceyi geçirmiş ve onun çok ağladığını, ölümü temenni ettiğini görmüş. Bunun üzerine kendisine, “Allah senin elinle çokça hayır işlenmesini sağladı, sen birçok sünneti ihya edip birçok bid‘ati ortadan kaldırdın, senin yaşaman Müslümanlar için hayır ve rahatlıktır.” demiş. O da, “Ben de Allah’ın, gözünü aydın edip bütün sevdiklerini başına topladığı vakit ‘Allah’ım beni sana teslim olmuş bir şekilde vefat ettir ve salihlere kat!’ diye dua eden salih kul gibi olmayayım mı?!” demiştir.[5]
Diğer kısmı ise hemen vefat ettiğini ifade etmişlerdir:
Deniliyor ki Yusuf (as) böyle dua ettiği vakit Allah-ü teala ruhunu tayyiben ve tahiren kabz eylemişti[6]
Bundan (bu duadan) sonra bir hafta veya daha fazla yaşadı Ve (Yusuf (as)) 120 yaşında olduğu halde vefat etti.[7]
Özetle; bahsin ana konusu olan Hz. Yusuf (as)’ın en mutlu anında ölümü arzu ederek dünya hayatının geçici lezzetlerinden gaflete düşmemesi hususunda müfessirler ittifakla görüş beyan etmektedir. Hazret-i Üstad bu noktaya “Kabrin arkası için çalışınız! Hakîkî saadet ve lezzet ondadır.” diyerek dikkat çekmiştir.
Hz. Yusuf (as)’ın vefat zamanı ile alakalı ise müfessirler farklı görüşler beyan etmişlerdir. Bu hususta ise Hazret-i Üstad, hemen vefat ettiği görüşünü ifade etmiştir.
Böyle olmakla beraber ister hemen ister daha sonra vefat etmiş olması yani duasının hangi vakitte kabul olduğu hususundan ziyade önemli olan Hazret-i Yusuf (as)’ın kalan ömründe bu dua üzere olması ve yaşamasıdır.
[1] Yusuf, 12/101.
[2] Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, c.1, s. 127.
[3] Ruhul Beyan Tefsiri, Erkam Yayınları, İstanbul 2014, c. 9, s. 249.
[4] İbn Kesir, Çağrı Yayınları, İstanbul 2006, c. 8, s. 4140-4141.
[5] Keşşâf Tefsiri, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları: 70, İstanbul 2017, c. 3, s. 702.
[6] Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zehraveyn Yayınları, c. 5, s. 100.
[7] Celaleyn Tefsiri, Yasin Yayınları, İstanbul 2012, s. 1371.