Bedîüzzamân Hazretlerinin bu konudaki uzun bir izahını parça parça inceleyecek olursak;
Sahâbeler, Kur’ân’ın ve âyetlerin hıfzından sonra, en ziyâde Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ef‘âl ve akvâlinin muhâfazasına, bâhusus ahkâma ve mu‘cizâta dâir ahvâline bütün kuvvetleriyle çalıştıklarını ve sıhhatlerine pek çok dikkat ettiklerini tarih ve siyer şehâdet ediyor. Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a âit en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hâli ihmâl etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini kütüb-ü ehâdîsiye şehâdet ediyor.1
Sahabeler, Kur’ân'nın hıfzında ve muhafazasında nasıl hassas davranmışlar, günümüze hiçbir harfi dahi değişmeden ulaştığına tarihsel ve bilimsel tüm veriler şahittir.
Bu konuda detaylı izah için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/kuranin-bozulmadiginin-ispati
Aynen öylede sahabeler Peygamberimizin (sav) fillerini, sözlerini, hükümlerini ve mucizelerini aktarmada ve muhafazada çok hassas davranmışlar. Bu hassaslığa da tarih ve siyer kitapları şehadet etmektedir. Hatta Peygamber (sav) yemesinden, içmesine, ticaretine ve ibadetlerine varıncaya kadar onun (sav) en küçük davranışını bile ihmal etmemişler; hadis kitapları da bunun delili olarak karşımızda durmaktadır.
Hem asr-ı saadette mu‘cizâtı ve medâr-ı ahkâm-ı ehâdîsi kitabetle çoklar kaydedip yazdılar. Hususan Abâdile-i Seb‘a kitabetle kaydettiler. Hususan Tercümânü’l-Kur’ân olan Abdullâh ibn-i Abbâs ve Abdullâh ibn-i Amr İbni’l-Âs, bâhusus otuz-kırk sene sonra Tâbiînin binler muhakkikleri, ehâdîsi ve mu‘cizâtı yazı ile kaydettiler. Daha ondan sonra, başta dört imâm-ı müctehid ve binler muhakkik muhaddisler naklettiler. Yazı ile muhâfaza ettiler.2
Aynı zamanda sahabeler Peygamberin (sav) sözlerin, ve hallerini sadece ezberlemekle yetinmemiş, birçok sahabe hadisleri yazıyla kayıt altına almıştır. Özellikle “Abâdile-i Seb‘a” (Yedi Abdullah), bunlar hadisleri yazıyla kaydeden yedi seçkin sahabedir.3 Bunlar arasında hadis konusunda özellikle iki isim öne çıkar: Abdullah ibn Abbâs, tefsir, hadis ve siyer rivayetlerinde en güçlü kaynaklardan biridir. Yazıyla hadis toplamış, talebeleri vasıtasıyla sonraki nesle aktarmıştır.4 Diğeri ise Abdullah ibn Amr ibn Âs, Peygamber’den (sav) duyduklarını yazmak için izin aldı. Nebevî hadislerin ilk yazılı mecmualarından birini hazırladı. 1000 civarına yakın olan hadis bulunan “Es-Sahîfe-i Sâdıka” isimli hadis kitabı ona aittir.5
Daha sonra, Peygamber Efendimiz’in (sav) vefatından 30–40 yıl sonra binlerce tâbiî muhakkik, sahabelerden duydukları hadis ve mucize rivayetlerini sistemli şekilde yazıya döktü. Mesela Hemmân b. Münebbih, gençliğinde Medine’ye giderek Ebû Hüreyre’den hadis öğrendi ve bu hadisleri "es-Sahîfetü’s-sahîha" adlı bir mecmuada topladı. Bunun gibi tabiînden binler muhakkik bu hadisleri kaydettiler.
Daha sonra gelen hatta bazıları sahabeden dahi ders alan (Ebû Hânife gibi) dört büyük mezhep imamı ve o dönemin binler âlimleri hadisleri yazı ile muhafaza ettiler.
Mesela tabiînden ders alan İmam Mâlik, 100 bin civarında hadis ezberlemekle birlikte bu konudaki titizliği sebebiyle ancak az bir kısmını rivayet ettiği belirtilir. Vefat ettiğinde, evinde sandıklar dolusu hadis yazılı sayfalar bulunduğu halde sağlığında bunları rivayet etmediği anlaşılmıştır. "El Muvatta" isimli eserinde bu sahih hadisleri neşretmiştir.6 İşte İmam Mâlik hadis yazımı ve aktarımında ne kadar hassas davranıldığına bir örnektir.
Daha hicretten iki yüz sene sonra, başta Buhârî, Müslim, Kütüb-ü Sitte-i Makbûle vazîfe-i hıfzı omuzlarına aldılar. İbn-i Cevzî gibi şiddetli binler münekkidler çıkıp, bazı mülhidlerin veya fikirsiz veya hıfzsız veya nâdânların karıştırdıkları mevzu‘ ehâdîsi tefrîk ettiler, gösterdiler.7
Böylece tâbiînden sonra hadisler ve mucizeler artık kitaplaştırılmış, sistematik hale getirilmiştir. Başta Buhârî, Müslim ve diğer meşhur muhaddisler, hadislerin büyük bir kısmını ve genellikle güvenilir olanlarını ihtiva eden altı hadis kitabını teşkil ederek, o zamana kadar gelen tüm rivayetleri hem ayrı başlıklara göre tasnif ettiler hem de on binlerce rivayeti yazılı eserlere dönüştürerek, sistematik hale getirdiler.8
Bu hadis külliyatları oluşurken zayıf ve uydurma rivayetlerin ayıklanması da ihmal edilmemiş özellikle İbn-i Cevzî, el-Mevzûât isimli eserinde bu rivayetleri sahih olanlardan ayırmışlardır. İbn-i Cevzî gibi münekkidler (hadis tenkitcileri) ravileri tek tek incelediler, isnadları değerlendirdiler, metinlerde çelişki, aşırılık veya usulsüzlük var mı baktılar, uydurma rivayetlerle sahih olanları temiz şekilde ayırdılar.9
Sonra ehl-i keşfin tasdîkiyle yetmiş def‘a Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm temessül edip, yakaza hâlinde onun sohbetiyle müşerref olan Celâleddîn-i Süyûtî gibi allâmeler ve muhakkikler, ehâdîs-i sahîhanın elmaslarını, sâir sözlerden ve mevzuâttan tefrîk ettiler.10
Ayrıca hadislerin sahihliğini yalnız zahirî ilimlerle değil, ehl-i keşif ve velayet ehli de manen tasdik etti. Birçok âlim, özellikle Celâleddîn-i Süyûtî gibi yakaza hâlinde (uyanıkken) Peygamber Efendimiz’i (sav) birçok kez gördüğünü nakletmiştir. Hadislerin sahihini ayıklamada büyük rol oynadılar. Böylece hadisler aktarımı hem zahirî ilim hem manevî keşif ile destek aldı.
İşte bahsedeceğimiz hâdiseler, mu‘cizeler, böyle elden ele kuvvetli, emîn, müteaddid ve çok, belki hadsiz ellerden sağlam olarak bize gelmiş. İşte buna binâen, “Bu zamana kadar uzun mesâfeden gelen, şu zamandan tâ o zamana kadar bu hâdiseleri nasıl bileceğiz ki, karışmamış ve sâfîdir?” Hatıra gelmemeli.11
İşte bütün bu aşamalardan dolayı: hadisler elden ele, sağlam hafızalardan, güvenilir yazmalardan geçti. On binlerce raviden süzülerek geldi. Hem ilmî elekten hem manevî teyitten geçti. Bugüne ulaşan mucizeler ve hadisler, karışık değil, aksine açık bir şekilde ulaşmış ve güvenilirdir.
Sonuç olarak;
“Bu kadar zaman geçince hadisler karışmış olabilir mi?” "Doğru ulaştığını nereden bileceğiz?" şüphesi yersizdir. Nitekim hadislerin bize ulaşma silsilesini özetleyecek olursak; sahabeden itibaren yazıyla kayıt. Tâbiîn ve tebe-i tâbiîn yazılı muhafazası. İmamların tasnifi. Muhaddislerin yazılı aktarımı ve sistematik hale getirmesi. Mevzu hadis ayıklamaları. Keşif ehlinin tasdiki. Asırlar boyu bu sistem üzerine icmâ edilmesi.
Bugün elimizdeki hadisler: “Sayısız ellerden, güvenli zincirlerle, sağlam eleklerden geçerek” bize ulaşmıştır.
"Bu bağlamda en zayıf hadis dahi tüm tarihi metinlerden daha güçlüdür."
Ayrıca lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/19-mektub-serh-ve-izah-12
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 246.
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 246.
Raşit Küçük, "Abâdile", TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, c. 1, s. 7.
Detaylı bilgi için lütfen bakınız; İsmail Lütfi Çakan, Muhammed Eroğlu, "Abdullah b. Abbas", TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, c. 1, ss. 76-79.
Detaylı bilgi için lütfen bakınız; M. Yaşar Kandemir, "Abdullah b. Amr b. Âs", TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, c. 1, ss. 85-86.
Ahmed Özel, "Mâlik b. Enes", TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 1988, c. 27, s. 506-513.
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 246.
M. Yaşar Kandemir, "Kütüb-i Sitte", TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2003, c. 27, s. 6-8.
M. Yaşar Kandemir, "el-Mevzûât", TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2004, c. 29, s. 496-498.
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 246.
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 246.