İslâm düşüncesinde tevhid, yani Allah’ın birliği inancı, inanç sisteminin temel direğidir. Bu birliğin derin manaları, Kur’an’ın ince işaretleriyle ve İslâm âlimlerinin beyanlarıyla açıklanmıştır. Bu kavramlardan iki tanesi, vahidiyet ve ehadiyettir. Her iki kavram da “birlik” anlamına gelmekle beraber, Cenâb-ı Hakk’ın birliğini farklı cihetlerden izah eder.
“Vahidiyet”, Allah’ın bütün varlıklar üzerindeki umumî ve küllî tecellisini, yani çoklukta görünen birliği ifade ederken; “Ehadiyet”, Allah’ın her bir varlıkta hususi ve ferdî tecellisini, yani tek tek varlıklarda görünen birliği anlatır. Bu iki tecelli birlikte düşünüldüğünde, Allah’ın hem kâinat çapındaki azametini (celâl) hem de her bir varlık üzerindeki yakınlığını (cemâl) gösterir. “Vahidiyet” kelimesi, “vahid” (bir, tek) isminden türemiştir. Bu kavram, Allah’ın sayı bakımından birliğini, yani iki veya daha çok olmamasını ifade eder. Yaratıcı birdir; bütün varlık âlemi O’nun eseridir. Bu yönüyle vahidiyet, şirki reddeder ve Allah’ın kudretinin kâinatın tamamını kuşatan bir tecellisi olduğunu gösterir. Bediüzzaman Hazretleri, 20. Mektup’ta bu manayı şu şekilde açıklar:
Vâhidiyet ise, bütün o mevcudât birinindir, birine bakar, birinin icadıdır. 1
Vahidiyetin bu geniş tecellisi, kâinatta görülen nizam, intizam ve birlik ile gözlemlenir. Meselâ, gökyüzündeki sayısız gezegenin bir düzen içinde hareket etmesi, hiçbiri diğerine çarpmadan yörüngelerinde dönmeleri, Allah’ın kudretinin vahidiyet tecellisine açık bir delildir. Aynı şekilde yeryüzünde sayısız canlı türünün —böcekten kuşa, insandan bitkilere kadar— farklı beslenme ve yaşama biçimlerine rağmen ortak bir düzen içinde var olması, bu ilâhî birliğin celâl yönünü gösterir.
Öte yandan, “Ehadiyet” kelimesi “ehad” (tek, eşi benzeri olmayan) isminden türemiştir. Ehadiyet, Allah’ın zatî birliğini, yani O’nun bölünmezliğini ve her bir varlık üzerindeki hususi tecellisini ifade eder. Allah her bir varlığa, kendine özgü bir mühür, bir imza bırakmıştır. Bediüzzaman Hazretleri, bu hakikati şöyle ifade eder:
Ehadiyet ise, her bir şeyde Hâlık-ı Küll-i Şey’in ekser esmâsı tecellî ediyor. 2
Yani, Allah’ın isim ve sıfatları her bir varlıkta farklı şekilde yansır. İnsan örneğinde olduğu gibi, her insanın yüzü, sesi, DNA’sı, parmak izi, hatta kalp atışı bile birbirinden farklıdır. Bu farklılıklar Allah’ın “ehadiyet” sıfatının parlak delilleridir. Allah, herkese aynı surette hayat verir ama hiç kimseyi birbirine tıpatıp aynı kılmaz. Bu farkı Bediüzzaman Hazretleri 7. Şua’da şu parlak temsil ile açıklar:
Nasıl ki güneşin ziyâsı, mukābilindeki umum eşyâyı ihâta etmesiyle vâhidiyete bir misâl olduğu gibi, parlak ve şeffaf herbir şey dahi kābiliyetine göre güneşin hem ziyâsını, hem harâretini, hem ziyâsındaki yedi rengini, hem aks-i misâlini almakla ehadiyete bir misâl olduğundan, elbette o ihâtalı ziyâyı gören adam, “Arzın güneşi, vâhiddir, bir tektir” diye hükmeder. Ve her parlak şeyde, hatta katrelerde güneşin ışıklı, harâretli aksini müşâhede eden o adam, güneşin ehadiyetini, yani bizzât güneşi, “Sıfatlarıyla her şeyin yanındadır ve her şeyin âyîne-i kalbindedir” diyebilir. 3
Güneş örneğinde olduğu gibi, güneşin ışığı bütün dünyayı aydınlattığı için vahidiyeti; her bir su damlasında, camda veya aynada aynı güneşin ayrı ayrı akisleri göründüğü için ehadiyeti temsil eder. Allah’ın “Rahmân” ismi de bu şekilde her şeye ulaşır; bir yandan bütün kâinatı kuşatarak vahidiyeti, diğer yandan her varlıkta özel olarak tecelli ederek ehadiyeti gösterir. Rabbimizin tüm isimlerini bu örneğe uyarlayabiliriz.
Ehadiyet tecellisi, Allah’ın her şeyin yanında hazır ve nazır olmasını da ifade eder. Üstad Bediüzzaman bu hakikati şöyle açıklar:
Sâni‘-i Zülcelâl, cisim ve cismânî olmadığı için, zaman ve mekân onu kayıd altına alamaz. Aynı anda, her yerde, külfetsiz, müzâhamesiz her işi yapar. 4
Yani Allah’ın kudreti, bir anda sayısız fiili yapar; bir yerdeki yaratma, diğerine engel olmaz, olamaz. Bu da tecelli-i ehadiyetin en açık göstergesidir.
Netice olarak;
Vahidiyet, Allah’ın bütün varlıklar üzerindeki genel ve küllî birliğini, ehadiyet ise her bir varlık üzerindeki özel ve ferdî birliğini ifade eder.
Vahidiyet, çoklukta görünen birliktir; ehadiyet ise her bir ferdin içindeki birliktir.
Biri Allah’ın azamet ve büyüklüğünü (celâlini), diğeri ise yakınlık ve güzelliğini (cemâlini) gösterir.
Kâinata geniş daireden bakıldığında görülen düzen ve nizam vahidiyetin, tek bir canlıya veya insana yakından bakıldığında görülen benzersizlik ve farklı yaratılışlar ise ehadiyetin delilidir. Her iki tecelli, Allah’ın tek ve benzersiz olduğuna dair birbirini tamamlayan iki aynadır.
Sonuçta insan, hem kendinde hem kâinatta tecelli eden bu iki birlik tecellisini müşahede ederek “O hem bir, hem her şeyin yanında hazırdır” hakikatini idrak etmiş olur.
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 82
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 82
Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 153
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 96

