Ana rahmindeki cenine, kaç gün sonra ruh üflendiğine dair bazı hadislerden kırk gün mü, yoksa üç kırk yani yüz yirmi gün mü (dört ay) olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu konudaki meşhur bir hadis-i şerif şöyle der:
Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenir toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı hâline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler. Bu melek dört şeyle; anne rahmindeki canlının rızkını, ecelini, amelini, iyi biri mi, yoksa kötü biri mi olacağını yazmakla emrolunur.1
Yüz yirmi de olsa, kırk da olsa hakikatini Allah bilir. Eğer düşen cenin ruh üflendikten sonra düşmüş ise ahrette haşr olacaktır. Çünkü ruh kesinlikle bakîdir. Yok olması mümkün değildir. Ruhun katiyen bakî olduğunu Üstad Bediüzzaman Beka-i Ruh bahsinde şöyle açıklar:
“Ruhun fenası, ya tahrib ve inhilal iledir. O tahrib ve inhilal ise, vahdet yol vermez ki girsin, besatet bırakmaz ki bozsun. Veyahut i'dam iledir. İ'dam ise Cevad-ı Mutlak'ın hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu bırakmaz ki, verdiği nimet-i vücudu o nimet-i vücuda pek müştak ve lâyık olan ruh-u insanîden geri alsın.”2
Yani ruh;
1- Parçalardan oluşmadığından bozulup dağılarak kaybolması mümkün değildir.
2- Allah’ın onu yokluğa göndermesi de mümkün değildir. Çünkü onu nihayetsiz cömertliği verdiği varlık nimetini insan ruhundan geri almaz.
Buluğa ermeden vefat eden çocuklar hakkındaki hüküm ise, düşükler için de geçerlidir. Bu konuda da Bediüzzaman Hazretleri şu tesbitlerde bulunur:
“Kur'ân-ı Hakîm'de ‘Vildânun Muhalledûn (ebedileştirilmiş çocuklar)’ sırrı ve meali şudur ki: Mü'minlerin kabl-el büluğ vefat eden evlâdları, Cennet'te ebedî, sevimli, Cennet'e lâyık bir surette daimî çocuk kalacaklarını.. ve Cennet'e giden peder ve vâlidelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını.. ve çocuk sevmek ve evlâd okşamak gibi en latif bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarını.. ve herbir lezzetli şey'in Cennet'te bulunduğunu.. "Cennet tenasül yeri olmadığından, evlâd muhabbeti ve okşaması olmadığı"nı diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını.. hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlâd sevmesine ve okşamasına bedel safi, elemsiz milyonlar sene ebedî evlâd sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saadeti olduğunu şu âyet-i kerime ‘Vildânun muhalledûn’ cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor.” 3
Aynı mevzuya dair Bediüzzaman Hazretleri, çocuklardan ibadet edenler ile etmeyenleri ayırarak vefatından önce ibadete başlamış ise cennette büyüyüp diğer ehl-i cennet gibi 33 yaşına geleceğini şöyle ifade eder:
“Bir kısım eski tefsirler demişler: "Cennet'te çocuktan gayet ihtiyara kadar herkes otuzüç yaşında olacak." Bunun hakikatı Allahu a'lem şu olacak ki: Sarih âyet ‘vildânun’ tabiri ifade eder ki, feraiz-i şer'iyeyi (dinin farzlarını) yapmaya mecbur olmayan ve mesnuniyet (sünnet olmak) cihetiyle de yapmayan ve kabl-el büluğ (büluğdan önce) vefat eden çocuklar Cennet'e lâyık ve sevimli çocuk olarak kalacaklar. Fakat şer'an yedi yaşına gelen çocuğa namaz gibi farzlara peder ve vâlideleri onları alıştırmak için, teşvikkârane emretmek ve on yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var. Demek vâcib olmadığı halde, nafile nev'inden yedi yaşından hadd-i büluğa kadar büyükler gibi namaz kılıp, oruç tutan çocuklar, mütedeyyin büyükler gibi büyük mükâfatı görmek için otuz üç yaşında olacaklar…” 4
Buhârî, Bed’ü’l-halk 6, Enbiyâ 1, Kader 1; Müslim, Kader 1. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Tirmizî, Kader 4; İbni Mâce, Mukaddime 10
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.195
Bediüzzaman Said Nursi, Lemâlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.229
Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası 4, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.209

