Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:
And olsun ki, her ümmet içinde: “Allah'a kulluk edin ve tâğuttan (Allah'ın yerine tutacağınız herşeyden) kaçının!” diye (kendilerine nasîhat etmesi için) bir peygamber gönderdik.1
Muhakkak ki biz seni, bir müjdeleyici ve bir korkutucu olarak hak ile gönderdik. Ve hiçbir ümmet yoktur ki, içlerinde bir korkutucu gelip geçmiş olmasın.2
Yani bu ayetlerde, insanlığın genel olarak Peygamberden mahrum bırakılmadığı ifade edilir. Ancak bu, tarih boyunca her bireyin bizzat bir Peygamberle yüz yüze geldiği anlamına gelmemektedir. Her topluluğa, yani her kavme ilâhî mesaj bir şekilde ulaşmıştır. Buna rağmen bazı dönemlerde tebliğin zayıfladığı, dinin etkisinin kaybolduğu fetret devirleri yaşanmıştır. Hz. Îsâ (as) ile Hz. Muhammed (sav) arasındaki dönem bunun en bilinen örneğidir. Bu zamanlarda yaşayan ve hak dine ulaşma imkânı bulamayan kimseler için Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
(Biz) bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azâb ediciler değiliz.3
Bu âyet gereğince tebliğ ulaşmayanlar sorumlu tutulmazlar ve ehl-i necât (kurtuluş ehli) sayılırlar. Dolayısıyla, Peygamber tebliğinin ulaşmadığı birey olabilir; fakat Allah hiçbir topluluğu tamamıyla rehbersiz bırakmamıştır.
Nahl, 16 / 36.
Fâtır, 35 / 24.
İsrâ, 17 / 15.

