“Bir hadîse nazaran, zemherir nâmında bürudet (soğukluk) ile yakan bir ateş vardır. Ateş, zemherir de dâhil olmak üzere, ateşin bütün mertebelerine şamildir. (içerir.) Hikmet-i tabiyede takarrür ettiği (fennî olarak ispat edildiği) gibi, ateş bazen öyle bir dereceye gelir ki, yakınında bulunan şeylerden hararetleri (sıcaklığı) tamamen celb ve cezbeder (çeker), onları bürudet ile yakar. Suyu incimad ettirir. (dondurur.)”[1]
Burada ateşten maksat sıcaklıktır. Sıcaklığın bir derecesinde ise su katı hale geçerek donmaktadır.
Bediüzzaman Hazretleri itikadımıza göre cehennemin yaratılmış olduğunun izahını yaparken soruda da bahsi geçen bölümde şu hadîse dikkat çeker:
Hz. Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki: “Cehennem Rabbine şikâyet ederek dedi ki: ‘Ey Rabbim bir kısmım diğer kısmımı yiyor.’ Bunun üzerine ona iki nefese izin verdi. Bir nefes kışta, bir nefes de yazda. İşte bu (yaz nefesi), en şiddetli şekilde hissettiğiniz hararettir. Öbürü de (kışta) en şiddetli bulduğunuz soğuktur.”[2]
Tıpta bir hastalık olarak bilinen soğuk yanığı, aşırı soğuk nedeniyle cildin üst tabakasının altındaki deri, sinirler ve kan damarlarının donması sonucu etkilenen bölgenin zarar görmesidir. Soğuk yanığının nedeni, temelde vücudun aşırı soğuk karşısında kendini korumaya almaya çalışmasıyla başlar. Kan akışı yavaşlar ve donma başlar. Donan bölge bir süre sonra kan akışı düzelmezse doku kaybı olarak ölür.
EY ATEŞ! SERİN VE SELÂMETLİ OL!
قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓي اِبْرٰه۪يمَ
“(Onu ateşe attıklarında:) “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selâmetli ol!” dedik.”[3]
Hz. İbrahim’in (as) ateşe atılma kıssasında yer alan âyetin izâhında müfessirler benzer görüşlere yer vermişlerdir.
Said İbn Cübeyr der ki: -Aynı açıklama İbn Abbas'tan da rivayet edilir- Hz. İbrahim ateşe atıldığı zaman yağmurla müvekkel olan melek: “Ne zaman yağmur yağdırmam emredilecek de yağmuru salıvereceğim?” demeye başlamış. Allah'ın emri meleğin emrinden daha sür'atli olmuştur. Allah Teala: “Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selametli ol!” buyurmuştur. Yeryüzünde hiçbir ateş kalmamış, sönmüştür.
Hz. Ali'den (ra) rivayetle Sevri şöyle diyor: “Biz de: Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selametli ol! dedik.” Ateş, Hz. İbrahim'e (as) o kadar soğudu ki neredeyse öldürecekti. Sonunda İbrahim'e karşı selamet ol! denildi de ona zarar vermedi. İbn Abbas ve Ebu Aliye şöyle diyorlar: “Şayet Allah Teala (ateşe) “İbrahim'e karşı selamet ol.” dememiş olsaydı, ateşin soğukluğu Hz. İbrahim'e (as) eziyet verirdi.[4]
“Sanki ateşin kendisi soğuk ve esenlikmiş gibi bunda mübalağa edildi. Soğuk ol ki İbrahim (as) senden selamette kalsın. İbn Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre o ‘'Eğer bunu demeseydi, soğukluğuyla onu helak ederdi” demiştir.”[5]
“Biz de “Ey ateş! İbrahim’e serin ve esenlik ol” dedik.” “Serinlik, soğuk” sıcaklığın zıddıdır. Yâni “Ey ateş! Serin ol, hararetin gitsin, serinliğin de selâmet olsun!” dedik. Bunun üzerine ateşin sıcaklığı ve yakıcılığı zail oldu. Sadece ışık ve aydınlığı kaldı. Görüldüğü üzere bu, onun hiç eşi ve benzeri olmayan mucizelerindendir. Çünkü Cenab-ı Hak sonsuz kudreti olmasa, yakıcı ateşin hoş bir havaya dönüşmesi mümkün değildir.
Bir görüşe göre ateş, olduğu hâl üzere kaldı. Ancak Allah Teâlâ Hz. İbrahim’in (as) cisminde ateşin yakıcılığının kendisine ulaşmasına mâni olacak bir keyfiyet yarattı. Tıpkı cehennem melekleri gibi. Nitekim âyetteki “alâ İbrahim” buyruğunun zahirdeki anlamı da bunu hissettirmektedir.
Denildi ki: “O gün, yeryüzündeki bütün ateşler soğudu, hiçbir kimse ateşin sıcaklığından yararlanılamadı. Eğer Allah “İbrahim’e” buyurmasaydı, dünyadaki ateş ebediyyen bütün yaratılmışlara, hatta bütün peygamberlere soğuk olarak kalırdı. Eğer Allah “serin ol” sözünden sonra “esenlik ol” buyurmasaydı, İbrahim (as) onun soğukluğundan ölürdü.”
Tefsîr-i Kebir’de şöyle der: “Ateşin, İbrahim (a.s.) için esenlik olmasının îzahı şöyledir: Çünkü aşırı soğuk da, yüksek harâret gibi helâk edicidir. Şu hâlde mutedil olması lâzımdır. Ne kavurucu sıcak ne de dondurucu soğuk. Bu ikisinin ortası selâmet. Bu da ya serinliğin Allah’ın takdir ettiği ona tesir etmeyecek derecede olmasıyla ya da ateşin bir miktarının serin kılınıp diğer kısmının sıcaklığını aynen muhafaza etmesiyle olmuştur. Yahut da İbrahim’in (as) bedeninin sıcaklığı artırılmış ve soğukluk ona tesir etmemiştir.[6]
Bediüzzaman Hazretleri bu mucize ile alakalı üç farklı izahta bulunmuştur:
Birincisi: Ateş dahi sair esbab-ı tabîiye (doğal sebepler) gibi kendi keyfiyle, tabiatıyla, körü körüne hareket etmiyor. Belki emir tahtında (altında) bir vazife yapıyor ki, Hazret-i İbrahim’i (as) yakmadı. Ve ona, “Yakma!” emrediliyor.
İkincisi: Ateşin bir derecesi var ki, burûdetiyle ihrak eder (yakar). Yani ihrâk gibi bir te’sîr yapar (Sanki yakmış gibi etkiler.) Cenab-ı Hakk (سَلَامًا) lafzıyla burûdete diyor ki: “Sen de harâret gibi burûdetinle ihrâk etme!” Demek o mertebedeki ateş, soğukluğuyla yandırır gibi te’sîr gösteriyor. Hem ateştir hem berddir (soğuktur.)
Evet hikmet-i tabiyede nâr-ı beyza (beyaz ateş) hâlinde ateşin bir derecesi var ki, harareti etrafına neşretmiyor. Etrafındaki harareti kendine celp ettiği için, şu tarz bürudetle etrafındaki su gibi mayi‘ (akıcı) şeyleri incimad ettirip manen bürudetiyle ihrâk eder.
İşte zemherir, bürudetiyle ihrak eden bir sınıf ateştir. Öyle ise, ateşin bütün derecatına ve umum envaına câmi‘olan (kapsayan) cehennem içinde elbette zemheririn bulunması zaruridir.
Üçüncüsü: Cehennem ateşinin tesirini men‘edecek ve emân verecek iman gibi bir madde-i maneviye, İslâmiyet gibi bir zırh olduğu misillü dünyevî ateşinin dahi tesirini men‘ edecek bir madde-i maddiye vardır. Çünkü Cenab-ı Hakk, ism-i Hakîm iktizasıyla, bu dünya dâru’l-hikmet olmak hasebiyle, esbap perdesi altında icraat yapıyor. Öyle ise, Hazret-i İbrâhîm’in (as) cismi gibi, gömleğini de ateş yakmadı. Ve ateşe karşı mukavemet hâletini vermiştir. İbrahim’i (as) yakmadığı gibi, gömleğini de yakmıyor.
İşte bu işaretin remziyle manen şu âyet diyor ki: “Ey millet-i İbrâhim! İbrahimvârî olunuz. Tâ gömlekleriniz en büyük düşmanınız olan ateşe hem burada hem orada bir zırh olsun. Ruhunuza îmânı giydirip cehennem ateşine karşı zırhınız olduğu gibi Cenab-ı Hakk’ın zeminde sizin için sakladığı ve ihzar ettiği bazı maddeler var. Onlar sizi ateşin şerrinden muhafaza eder. Arayınız, çıkarınız, giyiniz!” İşte beşerin mühim terakkiyatından ve keşfiyatındandır ki bir maddeyi bulmuş, ateş yakmayacak ve ateşe dayanır bir gömlek giymiş.
Şu âyet ise ona mukabil, bak, ne kadar ulvî, latîf ve güzel ve ebede kadar yırtılmayacak حَن۪يفًا مُسْلِمًا tezgâhında dokunacak bir hülleyi gösteriyor.[7]
[1] İşârâtü’l İ’câz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 182.
[2] İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, Ankara 1995, c. 6, s. 388.
[3] Enbiyâ, 21/69.
[4] İbn-i Kesir, Çağrı Yayınları, İstanbul 2009, c. 10, s. 5348.
[5] Nesefi Tefsiri, Ravza Yayınları, c.7, s.141.
[6] Rûh'ul Beyân Tefsîri, İsmâil Hakkı Bursevî, Erkam Yayınları, İstanbul 2013, c. 12 s. 407-408.
[7] Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 166-167.