Sahabe Efendilerimizde insanlardan bir şey istememe özelliği var. Ve ahlak kitabında da bu durum, güzel özelliklerden sayılıyor. Ama illa ki insanlardan bir şey isteniyor. Bunu nasıl anlamalıyız, nasıl uygulamalıyız? Ölçümüz nasıl olmalı?
Ebû Abdurrahman Avf İbni Mâlik el-Eşca’î radıyallah anh şöyle dedi:
Biz dokuz veya sekiz yahut yedi kişilik bir grub Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyorduk. Bize:
- “Allah’ın elçisine bîat etmez misiniz?” buyurdu. Oysa biz, yeni bîat etmiştik. Bu sebeple:
- Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana bîat ettik ya! dedik. Sonra tekrar:
- “Allah’ın elçisine bîat etmeyecek misiniz?” buyurdu.
Bu defa bîat için ellerimizi uzatarak:
- Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana bîat etmiştik. Şimdi ne üzerine bîat edeceğiz? dedik.
- “Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek - sesini alçaltarak bir cümle söyledi ve - kimseden bir şey istememek üzere bîat edeceksiniz! buyurdu.
Avf İbni Mâlik diyor ki: Yemin ederim ki bu gruptan bazılarını görürdüm; kamçısı yere düşerdi de kimseden onu kendisine vermesini istemezdi. [1]
Sahabe Efendilerimizin "insanlardan bir şey istememek" konusundaki hassasiyeti İslam ahlakının zirve noktalarındandır. Sahabe Efendilerimizin bu hali, özellikle tevekkül, izzet ve kanaat duygularının bir sonucudur. Onlar rızkın Allah'tan geldiğine o kadar iman etmişlerdi ki, insanların elindekine asla göz dikmezlerdi. Yani en küçük bir ihtiyaçlarını bile bu imanla kendileri karşılamaya çalışırdı.
Peki biz insanlardan hiçbirşey istemeyecek miyiz? Bu bize yasak mıdır?
Hayır tamamen yasak değildir. Dinimizde ihtiyaç halinde yardım istemek, danışmak, borç almak, sadaka istemek (zaruret varsa), emir vermek gibi durumlar caizdir. Hatta bazı durumlarda tavsiye edilir.
Fakat bu ahlakı hayatımıza tatbik ederken bazı ölçülere dikkat etmemiz gerekmektedir:
Güç yetirebildiğimiz şeylerde, insanlardan istememeye gayret etmeliyiz. Örneğin; başkasından istemek yerine suyumuzu kendimiz alabiliriz. İzzetli bir duruşumuz olmalı. Çünkü el açma alışkanlığı insanın ahlakını zedeler. Sürekli birilerinden bir şey beklemek, insanın kişiliğini zayıflatır. Zaruret ve maslahat durumunda ise istemek ayıp değildir. Aç birisi, hasta birisi, işi düşen birisi elbette yardım isteyebilir. Ama bu bir bağımlılığa ve alışkanlığa dönüşmemeli. Yardım isterken önce Allah'tan istemeliyiz. Kalbimiz sürekli ve tamamen Allah’a yönelmiş olmalı. İnsanların sadece birer sebep olduğunu, esas verenin ise Allah olduğunu unutmamalıyız. Ve belki de en önemlisi şudur ki; İnsanlardan istemek yerine, onlara vermeyi alışkanlık hâline getirmeliyiz. [2]
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu konu hakkında çok beyanatta ve tavsiyede bulunmuştur. Bunlardan bir tanesini şöyle ifade etmiştir. ''Küçüklüğümden beri halkların malını kabul etmemek, velev zekât dahi olsa, hem maaşı kabul etmemek, yalnız bir-iki sene Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de dostlarımın icbârıyla kabul etmeye mecbûr oldum ve o parayı da ma‘nen millete iâde ettik. Hem maîşet-i dünyeviye için minnet altına girmemek, bütün ömrümde bir düstûr-u hayatımdır. Ehl-i memleketim ve başka yerlerde beni tanıyanlar bunu biliyorlar. Bu beş seneki nefyimde, çok dostlar bana hediyelerini kabul ettirmek için çok çalıştılar, kabul etmedim.'' [3]
Netice olarak; istememek erdemdir, mecbur kalınca istemek ayıp değildir. Ama daima kalbimizde şu niyet olmalı: Ya Rabbi! Sen dilemedikçe kimse veremez. İsteklerimi yalnız sana açıyorum.
[1] Müslim, Zekât 108
[2] https://risale.online/soru-cevap/allah-namina-vermek-ve-almak
https://risale.online/soru-cevap/allah-namina-vermeyen-gafil-insanlardan-almamak
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Altınbaşak Neşriyat, Istanbul 2012, 57.sy