İlgili metin Risale-i Nur'da şöyle geçmektedir:
Azîz kardeşim! Senin “Birinci Suâlin” ki, “Sahâbeler nazar-ı velâyetle müfsidleri neden keşfedemediler? Tâ Hulefâ-yı Râşidîn’in üçünün şehâdetine netice verdi. Halbuki küçük Sahâbelere, büyük velilerden daha büyük deniliyor. Elcevab: Bunda “İki Makam” var.1
Birinci makamda anlatılan kısım şöyledir:
Bu kısımda Bediüzzaman Hazretleri, “Sahâbeler neden müfsidleri önceden keşfedemediler?” sorusuna cevap verirken, onların velâyetinin özelliğini açıklıyor. Sahâbelerin velâyeti, diğer velîlerin izlediği uzun tarikat yolculuklarını gerektirmeyen, doğrudan Peygamberlik nûrundan gelen büyük bir velâyettir (velâyet-i kübrâ). Bu velâyet, Allah’ın kullarına olan yakınlığının bir anda açılmasıyla gerçekleşir. Yani kul, uzun manevi merhaleler geçmeden, Peygamber Efendimizin (sav) sohbetinin bereketiyle kısa zamanda hakikate ulaşır.
Bu yolda keşif ve kerametler azdır, çünkü amaç hârika hâller göstermek değil, hakikate bağlanmaktır. Diğer velîler ise, bu yakınlığı zamanla, derece derece ilerleyerek kazanır; onların kerametleri de bu yolculuk sırasında görülür.
Mesela Kadir Gecesi geçtikten sonra ona tekrar ulaşmanın iki yolu vardır. Bazı insanlar, bir yıl boyunca çalışarak Kadir Gecesi’ne ulaşır (evliyâların yolu). Bazıları ise ruhun yüksek latifesiyle bir nev'i zamanı aşarak bir anda o geceye hazır olur (sahâbelerin yolu). Bu örneğin daha iyi anlaşılması için şöyle diyebiliriz: Elimizde bir tesbih var, tesbih tanelerinin sonuna ulaşmak istiyoruz ve bunun için iki yol var. Birincisi tek tek taneleri çekip en sona gelmek. İkincisi ise ilk taneden son taneye bir hamlede geçmek. Birincisi evliyânın yolu, uzun ve meşakkatli. İkincisi Sahâbenin yolu, kısa ve rahat.
Sonuç olarak, Sahâbelerin velâyeti daha yüksektir, fakat keşif yönü az olduğu için, müfsidlerin iç yüzünü keşfetmek gibi gaybî hâller onların yolunda esas değildir. Onların üstünlüğü, hakikate doğrudan bağlılıkları ve Peygamberlik nûrunu saf şekilde taşımalarıdır.
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 39.

